4X1RgT. OKUYACAKLARINIZ SÜMER MİTOLOJİSİDİR. ANLATIM DİLİ SİZİ YANILTMASIN. ANLATIMDA ADI GEÇEN KAHRAMANLAR O ZAMANIN İNSANLARININ DOĞASAL GÜÇLERİ İNSANİ VASIFLARLA SINIFLANDIRMASIDIR. GÜNÜMÜZDEKİ TABLET OKUYUCULARININ BİZE SUNDUĞU ÇEVİRİLERDE BU MİTOLOJİK TARZIN GERÇEKMİŞ GİBİ SUNULMASI, OLAYLARIN ANLAŞILMASINI GÜÇLEŞTİRMİŞTİR. TABLETLERİ SİTEYE ALINTILARKEN, ALINTILADIĞIMI ONLARIN SUNDUĞUNUN GERÇEKMİŞ GİBİ DAVRANARAK CEVAPLAR VERMEYE ÇALIŞTIM. UNUTMAMALI Kİ TABLETLER KENDİ ANLAYIŞ VE ANLATIŞ İNANIŞ DAHİLİNDE ZEKARİYA SİCCİN ADLI ŞAHSIN TABLET ANLATMASIDIR. BİR ÇEŞİT TEVRAT ÖZETİ GİBİ SUNDUĞU BU ANLATIM, TEVRATA UYGUN BİR HALDE DİZAYN EDİLDİĞİ SU GÖTÜRMEZ BİR GERÇEKTİR. TEVRATTA YARATILIŞ KONUSU ANLATIMINDA DOĞASAL KUVVETİ SANKİ BİR İNSANMIŞ GİBİ SUNAR. BUNA BİR ÖRNEK VERECEK OLURSAK, 26 Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer’ yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” Bu kısım Kuranda Melaikeye hayvanata-Nebata Ademe secde edin teslim olun ifadesiyle geçer. 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. //Tevrat ayetlerinde yaratılan insana Kuran’da Rum Süresi 30 da nasıl davranacağı bildirilmiştir// Tevratta İnsanı, kendi suretim-iz-de/kendim-iz-e/yarata-lım <-çoğul ses/BİZ diyenler yaratalım derken, simasına benzer olarak değil! O’nu kendi SURETİMİZDE demekle, üstten, üstümüzden, üzerimizden, yüz-üst kısmı olan yer-yüzü toprağından yaratalım anlamındadır. İnsan mana olarak bu dört temel elementi üzerinde bedeninde taşır. Sima olarak değil… ŞİMDİ AYNI KONUYU KURANDAN DİNLEYELİM! Rum O halde yüzünü dine/mevcudiyete/ hanîf/GERÇEKÇİ/ olarak çevir. O Allah Tabiat fıtratına/yaratışına/ ki! İnsanları onun üzerine/suretine-doğal olarak/ yaratmıştır. Allah’ın/Tabiatın yaratmasında değişim bulunmaz. Dosdoğru dinANLAYIŞ budur. Yalnız insanların çoğu bilmezler. ŞİMDİ BAŞLAYABİLİRİZ. SÜMER TABLETLERİ – TANRI ENKİ’NİN SÖZLERİ 1. TABLET GÜNEŞ SİSTEMİNİN YARATILIŞ HİKAYESİ Okuyacaklarınız yaşamdan önce güneş sisteminin oluşmasının anlatımıdır. Bu kısımdaki Tanrılar diye adlandırılanlar gezegenlerdir. Güneş sisteminde olan bitenler, onların birbiriyle olan çarpışmaları ve galaksinin bu günkü düzenin oluşması gezegenlerin ağzından DOLAYLI anlatım olarak aktarılmıştır Fussilet Sonra duman halindeki göğe yönelerek ona ve yere, İsteyerek veya istemeyerek kaostan çıkıp gelin,’ dedi. Onlar da, İsteyerek geldik,’ dediler. Evrenin başlangıcı ve gezegenlerin nasıl yaratıldıklarının hikayesidir. Başlangıçta, yükseklerde göksel tanrılar gezegenler henüz isimlendirilmemişken ve aşağıda ki, sağlam zemin henüz çağrılmamışken, Apsu Güneş , onların ilksel vücuda getiricisi, boşlukta tek başına mevcuttu. Yukarının yükseklerinde göksel tanrılar henüz yaratılmamışlardı. Aşağının sularında göksel tanrılar henüz ortaya çıkmamıştı. Yukarıda ve aşağıda, tanrıların gezegenlerin hiçbiri vücuda gelmemişti; hiçbirinin adı yoktu, kaderleri belirlenmemişti. Saz bitmemişti, bataklıklar ortaya çıkmamıştı. Yapayalnız hüküm sürüyordu boşlukta Apsu Güneş. Derken onun rüzgarlarıyla ilksel sular birbirine karıştı, Apsu güneş sular üstüne ilahi ve hünerli bir büyü yaptı. Boşluğun derinliğinde derin bir uyku döktü. Hepsinin anasını Tiamat’ı Dünya’nın atası, Dünya’nın parçalanmadan önceki hali kendine eş olarak biçimlendirdi. Göksel ana, nasıl da sulak bir güzeldi o. Onun yanına Apsu, sonradan küçük Mummuyu Merkür oluşturdu, onu kendine haberci atadı; Tiamat’a hediye olarak sundu. Apsu eşine ışıltısı göz alan bir hediye verdi Parıldayan bir metal, ebedi altın,; yalnızca onun olacaktı. İşte o zaman bu ikisinin suları birbirine karıştı, tam ortalarında ilahi çocuklar şekillendi. Bu göksel varlıklar erkek ve dişi yaratıldılar; Lahmu Mars ve Lahamu Venüsadlarıyla çağrıldılar. Aşağıda, Apsu ve Tiamat onlara bir mesken yaptı. Onlar yaşlanmadan önce tayin edilmiş bir boyuta göre boyca; yukarının sularında Anşar Satürn ve Kişar Jüpiter biçimlendi. Kardeşlerini bastırıyorlardı boyca. Bu ikisi bir göksel çift olarak biçimlendirilmişti; Uzak göklerdeki bir oğul olan Anu Uranüs onların varisiydi. Sonra Antu, ona eş olsun, diye; Anu’nun eşiti olarak vücuda getirildi, yukarı suların sınırı oldu meskenleri. İşte aşağıda ve yukarıda üç göksel çift, derinliklerde böyle yaratıldı. Bu adlarla bilindi Apsu’nun, Güneşin Mummu Merkür ve Tiamat Dünyanın ilk hali ile birlikte kurduğu aile. O sırada Nibiru daha hiç görünmemişti, Dünya henüz vücuda gelmemişti. Göksel sular birbirine karışmış haldeydi daha, dövülmüş bilezik ile birbirinden ayrılmamıştı. O sırada daha tam olarak biçimlenmemişti turlar, tanrıların gezegenlerin kaderleri kesin olarak emredilip ilan edilmemişti. Bu göksel akrabalar birleşip gruplaştılar; usulleri ortalık karıştırıcıydı. Apsu Güneş onların usullerini tiksindirici gördü. İleri geri gidip gelirken Tiamat’ı rahatsız ettiler, gezegenler yörünge oluşturmaya çalışırken oluşan kaos giderek öfkelendi ve kızdı. Yanı başında yürüyecek bir kalabalık uydular oluşturdu, Apsu’nun oğullarına karşı kükreyen, ileri atılan bir ordu uydular ortaya çıkardı. Ayrıca bu türden on bir tane on bir uydusu oldu doğurdu; ordusunu oluşturanlar arasında, ilk doğan olan Kingu’yu Ay’ın atası baş yaptı. Göksel tanrıların kulağına gittiğinde bu, toplandılar aceleyle. Kingu’yu yüceltmiş, ona An komutanlığı rütbesi vermiş, dediler birbirlerine. Göğsüne bir kader tableti tutturmuş, kendine has turu olsun demiş. NİBİRU GEZEGENİ ORTAYA ÇIKIYOR Tanrılara karşı savaşmasını söylemiş evladı Kingu’ya. Kim karşı duracak Tiamat’a, diye sordu tanrılar birbirlerine. Hiç biri turundan vazgeçip öne çıkmadı, hiç biri böyle bir savaşa uygun silahla donanmamıştı. Tam o sırada, derinin kalbinde uzak bir sistemde bir tanrı gezegen ortaya çıktı. Bir kısmetler odasında, bir kaderler yerinde doğmuştu. Hünerli bir yaratıcının elinden çıkmıştı; kendi güneşinin oğluydu o. Doğduğu yer olan derin’den aceleyle fırlayıp ailesinden ayrıldı bu tanrı gezegen Yanında yaratıcısından bir armağan olan yaşam tohumunu taşıyordu. Yolunu boşluğa çevirdi; yeni bir kader arıyordu. Boşlukta gezinen bu göksel varlığı ilk gören, hep izleyen Antu Uranüs’ün ikizi, sonradan muhtemelen Nibiru’nun uydularından biri oldu Ne cezbediciydi bu, bir ışıltı yaymaktaydı. Gidişi tanrılara layıktı, rotası çok ama çok genişti. Tüm tanrılar arasında en ulusuydu o, hepsinin turundan büyüktü turu. Onu ilk gören Antu oldu; memelerini emmemişti hiç bir çocuk uydusu yoktu. Gel oğlum ol diye seslendi ona. Anan olayım senin. Ağını fırlattı ve ona hoş geldin, diyerek rotasını amaca uygun kıldı. Antu Nibiru’nun uydusu oluyor Onun bu sözleri yeni gelenin kalbini gururla doldurdu; onu emzirecek olan yüzünden, mağrurdu. Başı boyca iki kat büyüdü; yanı başından dört uzuv filizlendi. dört uydusu oldu Kabul anlamında kıpırdadı dudakları; aralarından tanrısal bir alev fışkırdı ileri doğru.yerçekimi etkisiyle oluşan elektromanyetik gerilim Rotasını Antu’ya çevirdi, kısa süre sonra yüzünü Anu’ya uranüs gösterecekti. Anu onu gördüğünde, oğlum, oğlum diyerek bağırdı coşkuyla. Seni önderliğe atayacağım, yanı başında bir ordu hizmetkarların olacak. Adın Nibiru ola, sonsuza dek bilinecek bir geçiş. Saygıyla eğildi Nibiru’ya, yüzünü Nibiru’nun geçişine çevirdi. Ağını yaydı ve Nibiru için dört hizmetkar ortaya çıkardı. Nibiru Üranüs’ün dört uydusunu çalıyor Yanı başında ordu şunlar olacaktı güney rüzgarı, kuzey rüzgarı, doğu rüzgarı, batı rüzgarı. Kalbi neşe ile dolan Anu, atası Anşar’a Satürn- Uranüs geçmişte muhtemelen Satürn’ün bir uydusuydu Nibiru’nun gelişini duyurdu. Haberi işiten Anşar Satürn hemen yanı başındaki Gaga’yı pluton haberci olarak ileri yolladı ki; Anu’ya bilgece sözler götürsün, Nibiru’ya bir görev versin. Yüreğinden geçenleri söylemesi ve Anu’ya şöyle demesi için Gaga’yı görevlendirdi. Bizi doğuran Tiamat Dünyanın devasa eski hali şimdi tiksinmekte bizden, savaşçı bir ordu kurdu, kuduruyor öfkesinden. Tanrılara, çocuklarına karşı duran on bir savaşçı yürüyor yanı başında, Dünya’nın atası Tiamat’ın o zamanlar on bir uydusu vardı Aralarında Kingu’yu yüceltti; onun göğsüne bir kader tutturdu haksız yere. Onun ağusuna direnebilecek tanrı yok içimizde, ordusu korku saldı içimize. NİBİRU GEZEGENİ TİAMAT GEZEGENİNE DOĞRU GÜNEŞ SİSTEMİNE ÇEKİLİYOR İntikamcımız olsun Nibiru. Tiamat’ı yene, yaşamlarımızı kurtara. Ona bir kısmet biç; öne çıkıp kudretli düşmanımızla yüzleşsin. Gaga Anu’ya doğru yola çıktı; Anu’nun huzurunda eğilip saygıyla, Anşar’ın sözlerini tekrarladı. Anu da Nibiru’ya atasının sözlerini tekrarladı; Gaga’nın mesajını ona açıkladı. Nibiru bu sözleri şaşkınlıkla dinledi; çocuklarını yiyip yutacak olan ananın hikayesine kulak verdi merakla. Demeye gerek yok, yüreğinde zaten vermişti kararı, Tiamat’a karşı duracaktı. Ağzını açıp Anu’ya ve Gaga’ya şöyle dedi Tiamat’ı yenecek, yaşamlarınızı kurtaracaksam, kaderimi en üstün kılacak bir mecliste toplansın tanrılar. Mecliste karar alsın tanrılar; beni önder yapsınlar ve buyruğuma boyun eğsinler. Lahmu mars ve Lahamu Venüs bunu duyduklarında elemle haykırdılar Ne tuhaf bir talep, anlamı hiç anlaşılmıyor. Böyle dediler. Kısmetleri açıklayan tanrılar birbirlerine danıştılar; Nibiru’yu intikamcıları yapmaya karar verdiler hep birlikte, ona yüceltilmiş bir kader emrettiler. Bugünden itibaren, buyruklarına meydan okunmaz ola, dediler ona. Aramızdan hiç bir tanrı senin sınırlarını çiğnemeyecek. Git Nibiru, intikamcımız ol. Tiamat’a doğru yol alması için ona prenslere yakışır bir tur biçimlendirdiler; Nibiru’ya hayır duaları ettiler, Nibiru’ya dehşetli silahlar verdiler. Anşar Satürn, üç rüzgar daha çıkarttı Nibiru’dan Kötü rüzgar, kasırga ve dengi olmayan rüzgar. Kişar jüpiter onun bedenini yalazlayan alevle doldurdu; Tiamat’ı sarıp sımsıkı tutacak bir ağla. GÖKSEL SAVAŞ BAŞLIYOR Böylece savaşa hazırlanan Nibiru yolunu çevirdi doğru Tiamat’a. Şimdi bu, göksel savaşın ve Dünya’nın nasıl ortaya çıktığının ve Nibiru’nun kaderinin hikayesidir. Efendi ilerledi, kaderi olan yolunu izledi, Öfkeli Tiamat’a çevirdi yüzünü, dudaklarıyla bir lanet okudu. Koruyucu örtü olsun, diye nabız ve ışıltıyı giyindi; başı ürkütücü bir ışıltıyla taçlandı. Sağına bel açan’ı ve soluna defedici’yi uyduları aldı. Yardımcılar ordusunu, o yedi rüzgarı bir kasırga gibi önden saldı. Öfkeli Tiamat’a doğru hızla yol alırken savaş için haykırmaktaydı. Tanrılar onun etrafına üşüştüler ve sonra yolundan çekildiler. Tiamat’ı ve onun yardımcılarını taramak; onun ordusunun komutanı Kingu’nun planını anlamak için tek başına ilerliyordu. Muzaffer Kingu’yu görünce görüşü bulandı; bu canavarları görünce yönü şaştı; rotası yerinden oynuyordu, işleri karışmıştı. Tiamat’ın çetesi onun çevresindeydi sımsıkı, dehşetle titriyorlardı. Tiamat’ta köklerine dek sarsıldı, kudretle kükredi. SAVAŞI NİBİRU KAZANIYOR Nibiru’ya bir lanet yolladı; onu tılsımlarıyla sarıp sarmaladı. Aralarındaki mesele artık kesin, çarpışma kaçınılmazdı. Tiamat ve Nibiru, birbirlerine doğru ilerlediler, yüzyüze çarpışmak için bastırdılar, göğüs göğüse savaşmaya hazırlandılar. Efendi onu yakalamak için ağını yaydı, aklı başından gitmişçesine haykırdı Tiamat. Nibiru kötü rüzgarı, en arkadakini onun yüzüne doğru fırlattı. Kötü rüzgarı ileri sürdü ki, Tiamat ağzını açıp onu yutmaya kalkınca kapayamasın dudaklarını. Derken şiddetli fırtına rüzgarları göbeğine saldırdı; bedeni ayrıldı, iç kısımları uluyordu, ağzı kocaman açıldı. Nibiru oraya, bu gediğe bir ok, en ilahi şimşeği fırlattı, bu ok Tiamat’ın göbeğini yarıp açtı içini parçaladı, rahmini yardı. Tiamat parçalanıyor Onu böyle alt edip yaşam nefesini işte böyle söndürdü. Nibiru bu cansız cesedi taradı, Tiamat artık katledilmiş bir leş gibiydi. Cansız yatan hanımlarının yanı başındaki on bir yardımcısı korkudan titriyorlardı. Nibiru’nun ağına takıldılar, kapana kısılmışlardı, kaçamadılar. Nibiru Tiamat’ın uydularını çalıyor Tiamat’ın bu orduya baş atadığı Kingu ay da onların arasındaydı. Efendi onu prangalara vurdu, cansız hanımına bağladı. Kaderler tabletini haksız yere verilen Kingu’dan çekip aldı, üstüne kendi mührünü basıp kaderi kendi göğsüne tutturdu. Tiamat’ın çetesinden kalanları esir aldı, kendi turu içinde düşürdü onları tuzağa. Ayaklarının altına alıp ezdi, parçalara ayırdı. Hepsini kendi turuna bağladı; hepsi onun çevresinde, gidişinin tersi yönde dönecekti bundan böyle. Sonra savaş meydanından ayrıldı Nibiru. Ona bu görevi veren tanrılara duyuracaktı zaferi, Apsu güneş etrafında bir tur atıp Kişar ve Anşar’a doğru yol aldı. Gaga onu karşılamaya çıktı, bir müjde taşıyarak diğerlerine doğru ilerledi. Anu ve Antu’nun ötesine, derinde ki meskene doğru yola koyuldu Nibiru. Cansız Tiamat’ın ve onun Kingu’sunun kısmeti üzerinde düşündü. Boyun eğdirdiği Tiamat’a geri döndü efendi Nibiru. Ona doğru ilerleyip onun cansız bedenini seyretmek için durakladı. Canavarı maharetle ikiye ayırmayı planlamıştı yüreğinde. TİAMAT NİBİRU TARAFINDAN PARÇALANIYOR. Dünya doğuyor.. Sonra bir midye gibi, göğsünden alt kısımlarına dek onu iki parçaya ayırdı. İç damarlarını parçaladı; altın damarlarına hayranlıkla baktı. Tiamat’ın arka kısmını ezdi efendi, üst kısmını tamamen kopardı. Kuzey rüzgarını, yardımcısını çağırdı yanına. Ve kopan başını bu rüzgar tarafından boşluğa taşınmasını emretti. Nibiru’nun rüzgarı Tiamat üstünde toplandı, onun açığa akan sularını süpürdü. Nibiru bir yıldırım fırlattı ve kuzey rüzgarına işaret verdi; Tiamat’ın üst kısmı bir parlaklığın içinde, bilinmeyen bir bölgeye taşındı. Onunla birlikte Kingu’da sürülmüştü; kopartılan parçaya yoldaşlık edecekti. Ardından Nibiru, alt kısmın kısmetini belirledi Savaş meydanını belirten kutsal bir yer, göklerde sürekli bir hatırlatıcı; savaşın ebedi hatırası kılmak istiyordu bunu. Topuzuyla bu alt parçayı döve döve ayırdı parçalara, dövülmüş bileziği oluştursunlar diye getirip onları dizdi bir araya, bekçilik etsinler, diye onları yerleştirdi ki suları sulardan ayıran bir perde oluştursun. Semanın üstündeki yukarı suları, asteroid kuşağı gezegen gruplarını birbirinden ayırdıaşağısında ki aşağı sulardan ayırdı. Ve Nibiru sanatkarane işlerini böylece tamamladı. Sonra efendi göğü geçti ve bölgeleri taradı. Apsu’nun güneş mekanından başlayıp Gaga’nın Plüton meskenine dek boyutları ölçtü. Sonra derinin kıyısını inceledi Nibiru; bakışlarını doğduğu yere doğru dikti. Durakladı, tereddüt etti ama sonra yavaşça, semanın perdesine, savaş meydanına geri döndü. Tekrar Apsu’nun bölgesinden geçerken, Güneş’in artık kayıp olan eşini düşündü pişmanlıkla. Tiamat’ın yaralı yarısına baktı; dikkatini onun üst kısmına yöneltti; ziynetleri olan yaşam suları hala yaralarından akmaktaydı. Altın damarlarından Apsu’nun ışınları yansımaktaydı. Derken Nibiru yaratıcısının mirasını, yaşam tohumunu hatırladı. Tiamat’ın üstüne yürüdüğünde, onu ikiye parçaladığında ona bu tohumu kesinlikle aktarmış olmalıydı. Sözleriyle Apsu’ya güneşe seslenip şöyle dedi. Isıtan ışınlarınla onun yaralarına şifa ver. Kırılan parça yeniden hayat bulsun, ailende kız evladın olsun. İzin verde sular tek yere toplansın, sağlam zemin belirsin. KALICI YÖRÜNGELER OLUŞUYOR Apsu dedi ki; Ona sağlam zemin diyelim, bundan böyle kitabı mukaddes olarak biline. Dönmesiyle oluşsun gün ve gece, gündüzleyin ona şifalı ışınlarımdan göndereyim. Kingu’da gece yaratığı ola, Ayda Dünyanın parlak uydusu ola görev vereyim ki geceleri ışık saçarak Dünya’nın yoldaşı sonsuza dek Ay ola. Nibiru Apsu’nun sözlerini işitti, memnundu. Göğü geçti ve bölgeleri taradı; onu yücelten tanrılara kalıcı duraklar bahşetti. gezegenlerin kalıcı yörüngeleri oluşuyor Nahl S, 12. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. Fatır S, 13. Allah Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları yaratıp düzene koyan Allah sizin Rabbiniz’dir; mülk O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdeğin incecik zarına’ bile malik olamazlar. Turlarını birbirlerinin yoluna çıkmayacak veya birbirlerinden geri kalmayacak şekilde mukadder kıldı. Göksel kilitleri sağlamladı; her iki yana kapılar kurdu. Kendisine en dıştaki evi mesken olarak kurdu; boyutları Gaga’nın ötesindeydi. Kaderi olacak büyük turu hükmetmesi için yalvardı Apsu’ya. Tüm tanrılar kendi duraklarından seslendiler Nibiru’nun hükümranlığı üstün ola. O tanrıların gezegenlerin en parlağıdır, o gerçekten de Güneş’in oğludur. Kendi meskeninden konuşup Apsu onayladı. Enbiya S, 30. O inkar edenler görmüyorlar mı ki başlangıçta göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Gök ve yerin geçişi Nibiru’nun elindedir, adı geçiş olacak. Tanrılar ne yukarı ne aşağı geçecekler, Merkezi konumda o olacak, tanrılara çobanlık edecek. Onun turu bir şar üç bin altı yüz yıl olacak, kaderi ise sonsuz ola. Fussilet Sonra duman halindeki göğe yönelerek ona ve yere, İsteyerek veya istemeyerek kaostan çıkıp gelin,’ dedi. Onlar da, İsteyerek geldik,’ dediler. Ayetteki bildiride yere ve göğe derken sadece DÜNYA ve GÖKYÜZÜ olarak düşünmeyin! Bu ayet aynı zamanda tüm evrenin yaratılışının bildirisidir. Bunu 7 kez geriye dönük olarak düşünün. Ayetteki ifade 7 evrenin ilk yaratılması haline kadar gerisin geriye giden, ardı ve önü açık bir ifadedir. O, biri diğeriyle tam bir uyum içinde yedi 7 gök evren yaratmış olandır. Rahman ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözü teleskobu her yöne çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. Mülk Suresi, 3-4 İşte gözü teleskobu her yöne çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık görüyor musun? Ayetler özelliklede evrenin yaratılışı ile ilgili olan ayetler bir sınırlama içinde değildir. Şimdiki zamandan ilk zamana kadar gerisin geriye giden bir ifadeye sahiptir. Sümerler, kendi zamanlarından sonraki tüm kuşakların ilgisini çekmiş yüksek bir medeniyet sahibi toplumdur. Ülkesine göre değişen eğitim-tarih hakkında çok az bilgi verilen bir medeniyettir. Neden okullarda zorunlu bir ayrıcalığı yok? İnsanların dinsizleş mesinden mi korkuyorlar yada insanların bazı şeyleri sorgulamasından mı endişe ediyorlar? Bu tabletlerin uygar insana kadar saklanmasının hiçbir önemi yokmudur? Oysa Tabletlerin günümüz insanına kadar saklanmasının geçmişte olan olayların açığı çıkmasını zaten tabletleri yazanlarda istemişler. Sümerlerin tüm dünyada bu kadar öne çıkması ama haklarında yeterli bilgi verilmemesi sizcede şüpheli bir durum değilmidir? Onların tabletlerinde güneş sisteminin yaratılışının bulunması bilim adamları tarafından anlatılmadığı içinmi önemsiz gibi duruyor? Nibiru denilen gezegende yaşayan halkın, iklimin bozulması sonucu, atmosferi düzeltmek için araştırmalara girmesi, bazı işlemler sonucunda da düzelmeyen atmosferin onarılması için diğer gezegenlerde çare aranması, asteroid kuşağı ötesinde, Dünya’nın da içlerinde bulunduğu gezegenlerde, atmosferi düzeltmek için gerekli olan altının bulunduğunun keşfedilmesi, bu arada da yaşadıkları iktidar savaşları anlatılmaktadır. Anlatımda savaşlardan yorgun düşen Nibiru halkının çareyi küresel barışta bulmasıda dikkat çekicidir.. Tabletlerde Anlatıcı Enkidir. Enki Kral Anu’nun cariyeden doğmuş olan oğludur. Anunun ilk oğlu olan Enki cariyeden doğduğu için yasal varis değildir. Anunun yasal eşinden daha önce doğum yapmış Enkinin annesi cariye konumunda olduğu için, kendisinden sonra yasal bir anneden Kralın ilk eşinden doğmuş olan Enlil yasal veliahttır. Kral Anunun 3 çocuğu olduğunu görmekteyiz. Bunlar Enki-Enlil ve birde kızkardeşleri Ninharsag’tır. Tabletlerde fazlasıyla kafa karışıklığına sebep olan isimlerden bazılarının akılda kalması için bu ayrıntılara dikkat ediniz. Marduk Enki’nin oğludur. Ninharsag Anu’nun kızı ve başka anneden olma Enki ve Enlil’in kız kardeşidir. Enlil Ninharsag ile evlenir. Tanrılar Anunakiler da evlilikler hep bu şekilde olmaktadır. Kız kardeş, yiğen yada torunları hatta kızları ile evlenmektedirler. Ninurta, İşkur ve Nannar Enlil’in, Nergal, Gibil, Ningişzidda ve Marduk Enki’nin oğludur. Kral Anunun çocukları 1-Enki 2-Enlil 3-Ninharsag 1-Enkinin çocukları Nargal-Gibil-Ningişzidda- Marduk Melez olarakta Adapa 2-Enlilin çocukları Ninurta-İşkur-Nannar 3-Ninharsagın çocukları Enlille olan ilişkisinden NANNAR doğmuştur. Sonradan Enki’ dende olan ilişkisinde 2 kız çocukları vardır. Bize göre en önemli anneliği Adamu’dur. Adamu ise bizim için çok önemli bir Evlattır…. Sonradan birde ADAPA ile tanışacaksınız. Adapa ise Enlinin ADAMUDAN devam gelen soydan doğan bir kız çocuğuyla olan ilişkisinden doğandır. Şimdi Tabletleri okumaya başlayalım.. * TANRILARIN KENDİ İÇ SAVAŞI UĞRUNA DÜNYA DA NÜKLEER VE KİMYASAL SİLAH KULLANMASI, ANCAK RÜZGARIN HESAPLANAMAMASI Nibiru 12. gezegen olduğu varsayılan gezegen da hüküm süren Anu’nun ilk oğlu, efendi Enki’nin sözleri. İçim sıkkın, ağıtlar yakıyorum; kalbimi acıyla dolduran ağıtlar bunlar. Diyara nasıl da indi darbe; halkı Kötülük Rüzgarına teslim edildi, ahırları terkedildi, ağılları boşaldı. Şehirler nasıl da şamar yedi; Kötülük Rüzgarı’yla vurulmuş sakinleri ölü bedenler gibi üst üste yığıldı. Tarlalar nasıl da darmadağın; Kötülük Rüzgarı’nın dokunduğu bitkiler kupkuru kaldı. Nehirler nasıl da bela gördü; artık içlerinde hiç bir şey yüzmüyor, ışıldayan duru suları ağulandı. Siyah saçlı halkı Şumer’i boşalttı; tüm yaşayanlar gitti; davarları ve koyunları Şumer’i boşalttı; foşurdayarak boşalan sütun tınısı sessiz. O muhteşem şehirlerinde şimdi yalnızca rüzgar uğulduyor; tek koku ölüm. Başı göğe yükselen tapınak Tanrıları tarafınan boşaltıldı. Efendilik ve krallık komutasından eser yok artık; asa ve taç gitti. Bir zamanlar yemyeşil ve yaşam verici olan iki büyük nehrin kıyılarında Dicle ve Fırat yaban otları bitti. Ana yollara çıkan yok, yol iz sorup arayan yok; yıldızı parlayan Şumer terk edilmiş bir çöl oldu. Diyara, Tanrıların ve insanların yuvasına nasıl da darbe indi. O ülkenin üstüne, insanoğlunca bilinmemiş bir afet çöktü. İnsanoğlunun daha önce hiç görmediği, görse zaten canlı kalamayacağı bir bela geldi. Batıdan doğuya tüm topraklara, dehşetin darmadağın eden yetkisi yerleşti. Şehirlerindeki Tanrılar Anunakiler insanlar kadar çaresizdi. Uzaktaki bir ovada bir fırtına, bir Kötülük Rüzgarı doğdu; yolu üstüne Büyük Afet’i yerleştirdi. Batıda doğan ve ölüm saçan bir rüzgar yolunu doğuya çevirdi, rotasını kısmet belirledi. Tufan gibi yutucu, suyla değil ama rüzgarla yıkan; gel git dalgasıyla değil ama zehirli havayla boğan bir fırtına. Duhan Süresi 10,11. Artık sen, göğün, insanları bürüyecek apaçık bir duman çıkaracağı günü bekle! Bu, elem verici bir azaptır. Kader değil kısmet tarafından oluşturuldu; meclisteki büyük Tanrılar Yetkili Anunakilier Büyük Afet’e sebep oldular. Enlil Anu’nun 2. oğlu ve Ninharsag Enlil’in ilk eşi, ilk ana ve aynı babanın çocuklarıdır izin verdi buna; dursun, diye yalvaran bir tek bendim. Göğün emrettiğini kabul etmeleri için gece gündüz delil gösterdim ama nafile! Enlil’in savaşçı oğlu Ninurta ve öz oğlum Nergal büyük ovadaki silahları nükleer silahlar önce zehirleyip sonra da serbest bıraktılar. Parlaklığın patlamanın ardından Kötülük Rüzgarı’nın geleceğini bilemedi diye şimdi acıyla ağlaşıyorlar. Ölüm saçan fırtınanın batıda doğup yolunu doğuya çevireceğini kim öngörebilirdi ki diye inliyorlar şimdi Tanrılar. Demekki Tanrı değil çaresiz birer kullar. Kendilerini Tanrı olarak tanımlamaları sahip oldukları uzun hayat yaşamanın getirdiği bir üstünlük. Ayrıca ileride göreceksiniz ki bilimsel olarak ve teknolojik olarak çok üstün bir ayrıcalıkları var.. Kutsal şehirlerindeki Tanrılar, Kötülük Rüzgarı yolunu Şumer’e çevirince inanmaz gözlerle kalakaldılar. Tanrılar birbiri ardınca şehirlerinden kaçtılar, tapınaklarını rüzgara terk ettiler. Zehirli bulutlar yaklaşırken, şehrim Eriduda bunu durdurabilecek hiç bir şey yapamazdım. Halka, açık steplere kaçın talimatını verdim; eşim Ninki ile ben de şehri terk ettim. Şehri Nippur’da, Gök-Yer Bağı’nın yerinde Enlil bunu durdurabilecek hiç bir şey yapamazdı. Kötülük Rüzgarı Nippura saldırmaktaydı; Enlil ve eşi göksel sandalına binip aceleyle uzaklaştılar. Urda Şumer’in krallık kentinde, Nannar yardım etsin, diye babası Enlil’e seslenmekteydi. Göğe doğru yedi basamakla yükselen tapınağın yerinde, Nannar kısmetin yetkisine kulak asmayı reddetti. Sebebim olan babam, Ur’a krallık bahşeden büyük Tanrı, Kötülük Rüzgarını geri çevir, diye yakardı Nannar. Kısmetleri emreden Büyük Tanrı, Ur’a ve halkına kıyma ki seni övmeye devam etsinler, diye yalvardı Nannar. Enlil oğlu Nannar’ı yanıtladı Asil oğul, senin o muhteşem şehrine krallık sunulmuştu; sonsuz bir saltanat sunulmamıştı. Eşin Ningali tutup kolundan kaçın şehirden! Kısmetleri emreden Komutan olan ben bile, şehrin kaderini eğip bükemem. Kardeşim Enlil işte böyle konuştu; heyhat, heyhat, bu bir kader değildi. Tanrıların ve Dünyalıların başına çöken tufandan beridir en büyük afetti; heyhat, bu bir kader değildi! Tufan olayından sonra en önemli afet !! * NÜKLEER VE KİMYASAL SALDIRI ASLINDA MARDUK’A KARŞI YAPILIYOR, MECLİS BU YÖNDE KARAR ALIYOR Büyük Tufan mukadderdi ama ölüm saçan bulutla gelen Büyük Afet mukadder değildi. Bozulan bir yemin ve mecliste alınan bir karardı sebebi; Dehşet Silahları tarafından yaratıldı. Kader sebebiyle değil, bir karar sonucunda salınmıştı zehirlenmiş silahlar; bilerek atıldı zarlar. O iki oğul yıkımı, ilk oğlum Marduka karşı yönelttiler; kalpleri intikam duygusuyla doluydu. Hükümranlığa yükselmek Marduk’un hakkı değil, diye bağırdı Enlil’in ilk oğlu; silahlarla O’na karşı koyacağım, dedi Ninurta. İnsanlardan bir ordu kurdu, Babili Babil Dünyanın göbeği, diye ilan etti! diyerek bağırdı Marduk’un kardeşi Nergal. Büyük Tanrıların meclisinde ağızdan ağıza zehir zemberek sözler yayıldı. Gece gündüz karşı çıkan sesimi yükselttim, esenlik tembihledim, telaşa taraf olmadım. İnsanlar ikinci kez onun göksel imgesini yükselttiler, bu karşı çıkış niçin sürmekte, diye yalvardım. Tüm aygıtlar kontrol edildi mi? Göklerde Marduk’un Enkinin oğullarından biri çağı gelip erişmedi mi, diye bir kez daha sordum. Öz oğlum Ningişzidda göğün işaretlerini başka yorumladı; Marduk’un ona yaptığı haksızlığı, kalbinde asla affetmediğini biliyordum. Enlil’in Dünya’da doğan oğlu Nannar da merhamet etmedi. Kuzey şehrindeki tapınağımı Marduk kendine mesken edindi, dedi. Enlil’in en küçük oğlu İşkur cezalandırma talep etti; topraklarımdaki halkı kendi peşinden gelmeye zorladı, dedi. Nannar’ın oğlu Utunun gazabı Marduk’un oğlu Nabuya yönelmişti Göksel Arabalar yerini ele geçirmeyi denedi. Hava araçlarının üssü Utu’nun ikizi İnanna hepsinden çok öfkeliydi; sevdiceği Dumuziyi Temmuz öldürdüğü için hala Marduk’un cezalandırılmasını talep ediyordu. Tanrıların ve insanların anası Ninharsag Kral Anu’nun kızı bakışını çevirdi Marduk niçin burada değil, dedi sadece. Öz oğlum Gibil karamsarlıkla yanıtladı Marduk tüm ricaları bir kenara koydu; göklerin işaretlerine Yıldızların dönüşümü göre üstünlüğünü iddia etti! Ancak silahlarla durdurulabilecek bu Marduk, diye bağırdı Enlil’in ilk oğlu Ninurta. Gök arabalarının yerinin korunmasıyla ilgiliydi Utu; Marduk’un eline düşmemeli, dedi. Aşağı Bölgenin efendisi Nergal vahşice talep etmekteydi İzin verin de yok etmek için şu eski Dehşet silahları onlar dehşet yada korku silahı derken, biz nükleer silah diyoruz kullanılsın. İnanılmaz gözlerle öz oğluma baktım Kardeşin kardeşe karşı dehşet silahlarını kullanmayacağına yalan yere mi yemin etmişti? Rıza yerine sessizlik vardı. Sessizliğin içinde Enlil ağzını açtı Cezalandırılmalı; kötülük yapanlar kanatsız kuşlara döndürülmeli. Marduk ve Nabu bizi mirasımızdan yoksun ediyor; izin verin de onlarda Gök Arabalar yerinden yoksun kalsınlar! O yeri kavurup yok edelim, diye bağırdı Ninurta; Kavuran ben olayım! Heyecanlanan Nergal ayağa kalkıp bağırdı Kötülerin şehirleri de altüst edilmeli. Günahkar şehirleri, izin verinde ben yok edeyim; bırakın adım bundan böyle Yok Edici olsun. Tarafımızdan oluşturulan Dünyalılara zarar gelmemeli; günahkarların yanında doğrular da yanma malı, diye gürledim. Dünyalıların Yaratılmasındaki yardımcım Ninharsag da onayladı; mesele yalnızca Tanrılar arasında çözülmeli, insanlara zarar gelmemeli. * ANU SON KARARI VERİYOR DEHŞET SİLAHLARI KULLANILSIN Göksel meskenindeki Anu bu tartışmaları dikkatle dinliyordu. Kısmetleri belirleyen Anu sesini Göksel Mekanından işittirdi İzin verin de Dehşet Silahları bu defalık kullanılsın, roket gemiler yeri yok edilsin, insanlara kıyılmasın. Enlil kararı böyle duyurdu Ninurta, Kavurucu ve Nergal de Yok Edici olsun. Onlara Tanrıların sırrını açıklayacağım; onlara dehşet silahlarının saklandığı yeri göstereceğim. Biri benim biri onun olan iki oğul, Enlil’in iç odasına çağırıldı. Nergal yanımdan geçerken gözünü kaçırdı. Heyhat diyerek sessizce haykırdım; kardeş kardeşi vuracak! Önceki zamanların tekrarlanması mı vardı kaderde? Niburudaki savaş halinin tekerrürü-bu tekerrür yasasını tabletlerde ara sıra göreceksiniz Enlil onlara eski zamanlara ait bir sırrı açıklıyordu; Dehşet Silahları’nı onların ellerine teslim ediyordu. Dehşetle kaplı bir parlaklığı serbest bıraktılar; dokundukları her şey toz yığınına döndü. Moleküler parçalama Dünya da kardeş kardeşe karşı durmayacak, hiç bir bölgeye zarar verilmeyecek, diye yalan yere yemin etmişlerdi. Yemin bozulmuştu işte, kırılmış kavanoz gibi işe yaramaz parçalara bölünmüştü. Coşkulu bir neşeyle dolan iki oğul hızlı adımlarla Enlil’in odasından çıktılar, silahlar için yola koyuldular. Diğer Tanrılar şehirlerine geri döndüler; hiç birinin kendi afetine dair bir önsezisi yoktu. ANUNAKİLERİN GEZEGENİ NİBİRU Önceki zamanların ve Dehşet Silahları’nın hikayesidir. Önceki Zamanlardan önce başlangıç; Eski zamanlarda tanrılar Dünya’ya geldiler ve Dünyalıları insanları oluşturdular. Ondan önceki zamanlarda tanrıların hiçbiri Dünya’da değildi, Dünyalılarda henüz biçimlendirilmemişti. Önceki Zamanlarda tanrıların evi kendi gezegenlerindeydi; adı Nibirudur. Büyük bir gezegen, ışıltısı kırmızımsı olan Nibiru, Güneş etrafında uzun bir tur atar. Bir süre için Nibiru soğukla örtülür; turunun diğer yarısında Güneş onu güçlüce ısıtır. Nibiru’yu kalın, volkanik patlamalarla sürekli beslenen bir atmosfer sarar. Bu atmosfer her türden yaşamı destekler; onsuz ancak ölüm olacaktı! Soğuk döneminde, Nibiru’nun iç ısısını, sürekli yenilenen sıcak bir palto gibi gezegenin çevresinde tutar. Sıcak döneminde, Nibiru’yu Güneş’in kavurucu ışınlarından kalkan gibi korur. Yağmurları tam ortasında tutar ve bırakır; gölleri ve dereleri kabartır. Atmosferimiz yemyeşil bitkileri besler ve korur; sularında ve topraklarında her türden yaşamın fışkırmasına neden olur. ANNUNAKİLER’İN KENDİ GEZEGENLERİNDEKİ TARİHLERİ Çok ama çok uzun çağlar sonrasında bizim türümüz filizlendi; bu benzetme tıpkı dünyadaki doğal yaşamın başlangıcı gibidir. Demekki bir çok yerde doğal yaratılma süreci vardır. Bu ise birilerinin bazı üstün özelliği olduğu için Tanrı anlamında olmadıklarının net ifadesidir. kendi özümüz tarafından üreyecek olan ebedi bir tohum. Sayımız çoğaldıkça atalarımız Nibiru’nun pek çok bölgesine yayıldı. Bazıları toprağı sürdü, bazıları dört ayaklı yaratıklara çobanlık etti. Bazıları dağlarda yaşadı, bazıları evini vadilere kurdu. Rekabetler oluştu; sınırlara fazla yaklaşanlar oldu, çarpışmalar yaşandı, sopalar silah oldu. Kabileler halinde toplandı boylar ve sonra iki büyük ulus karşı karşıya geldi. Kuzey ulusu güney ulusuna karşı silaha sarıldı. NİBİRU’DA SAVAŞ VE SONRASINDA BARIŞIN SAĞLANMASI Elde tutulan şeyler fırlatılan füzelere dönüştü; gürleyen ve parlayan silahlar dehşeti artırdı. Uzun ve şiddetli bir savaş tüm gezegeni sardı; kardeş kardeşe karşı yığılıp birikti. Hem kuzeyde hem güneyde ölüm ve yıkım vardı. Pek çok tur boyunca diyarda yıkım hüküm sürdü; tüm yaşam sönmüştü. Sonra bir ateşkes ilan edildi; sonra barış görüşmeleri başladı. Milletler birleşsin, dedi elçiler birbirine. Nibiru’nun tahtında bir kişi olsun, herkese hükmedecek bir kral. Kuzeyden ve güneyden olsun ve kurayla belirlensin, en üstün olacak bir kral. NİBİRU’DA KRALLIK KURULUYOR Kuzeyden olursa eğer, yanı başında eşiti olacak kraliçesini güneyden eş olarak alsın. Güneyden seçildiyse eğer, kurayla, eşi kuzeyden bir kadın ola. Karı koca olsunlar ve tek beden oluştursunlar. İlk doğan oğulları tahtın varisi olsun; böylece birleşmiş bir hanedan kurulup Nibiru üstünde sonsuza dek birlik kurula. Yıkıntıların tam ortasında başladı barış. Kuzey ve güney evlilik bağıyla birleşti. Kraliyet tahtı bir bedende birleşti, kesintisiz bir krallık silsilesi kuruldu. Ali İmran Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, doğru yolu bulasınız diye size âyetlerini böyle açıklıyor. Barışın sağlanmasından sonraki ilk kral, kuzeyin bir savaşçısı, yiğit bir komutandı. Dürüst ve adil kurayla seçildi; birlik ilanı kabul edildi. Meskeni için muhteşem bir şehir kurdu; adı Agage’ydi., birlik anlamına. Saltanatı için ona bir kraliyet ünvanı bahşedildi; Andı bu, Göksel Olan anlamına. Zor kullanarak tüm topraklarda düzeni tekrar sağladı; yasalar ve kurallar ilan etti. Her bir ülke için valiler atadı; onların ilk işi yeniden inşa ve tarıma elverişli hale getirmekti. Kraliyet yıllıklarında ondan şöyle söz edilmişti Ülkeleri birleştiren, Nibiru’da barış sağlayan An. Bu Kuran’da Zülkarneyn tarifidir. Tabletler byunca dikkat ediniz! Bir sonraki tarihi bir olayın kendinden bir önce bir benzeri vardır. Buda şu demektir, TÜM ZAMAN BİR SÜREYE KADAR 2280 AYNI TEKERRÜR İÇİNDE DÖNGÜDEDİR. bir şehir inşa etti; kanalları onardı; halka gıda sağladı, topraklarda bereket vardı. Eş olarak kendine güneyden bir kız seçti; hem sevgisi hem de savaşçılığıyla ünlenmişti kız. Bu Kadın tarifide savaşçı Türk kadının tarifidir idi kraliyet ünvanı; An’ın eşi olan önder. Bu ad ona pek akıllıca verilmişti. An’a üç oğul ve bir kız doğurdu. İlk oğluna adını verdi. An sayesinde Sağlam Bir Temel anlamında. Oğul tahtta yalnız otura kaldı; eş seçimi iki kez ertelendi. Onun hükümdarlığında saraya cariyeler getirildi; bir oğul sahibi olamadı. Böyle başlayan hanedan, ölümüyle kesintiye uğradı; kurala göre tahta çıkacak bir evladı yoktu. İlk oğul olmasa da ortanca oğul yasal varis ilan edildi. Üç erkek kardeşten biriydi, gençliğinden beri annesi ona sevgiyle, ortada olan anlamına İb derdi. Kraliyet yıllıklarına göre ona dendi; Krallıkta göksel, nesillerde ise An’ın oğlu olan anlamına. Babası An’ın ve abisi An-ki nin ardından Nibiru tahtına çıktı; sayarsak, tahta çıkan üçüncü kraldı. Küçük kardeşinin kızını yeğen kendine eş seçti. Ona denildi, İb’in hanımı. bir oğlu oldu; tahtın varisi oydu, sayarsak kralların dördüncüsü. Kraliyet ünvanının Gal adıyla bilinmesini istedi; An’ın prensi prenslerin en büyüğüdür anlamına. Üvey kız kardeşi olan eşi ise eşit biçimde adlandırılmıştı. Bilgi ve anlayış kralın başlıca hırsıydı. Göğün usullerini büyük bir gayretle inceledi. Astronomi-Uzay bilim KRALLIKTA ARDILLIK KURALLARINDA KAFALAR KARIŞIYOR. BİR YANDAN DA NİBİRU TEKNOLOJİK GELİŞİM GÖSTERİYOR. Nibiru’nun büyük turunu araştırdı; uzunluğunun bir şar olduğunu sabitledi 3600 yıl. Nibiru’nun bir yılıydı bu ölçü; kraliyet saltanatları bununla sayılıp kaydedilecekti. Şar’ı on kısma ayırdı, bundan böyle kutlanacak iki bayram ilan etti. Güneşin çevresine en yakın olunduğunda sıcaklık bayramı kutlanacaktı. hıdrellez-bahar bayramı Nibiru en uzaktaki köşesine vardığında, soğukluk bayramı Yanılmıyorsam ismi Nargutan olan eskiden ber kutlanan Türk kültüründe soğukluk kış’ bayramı, onun bir eşide Noel denebilir duyurulacaktı. Kabilelerin ve ulusların tüm eski bayramlarının yerine, halkı birleştiren iki bayram tesis edildi. Karı kocanın, oğullar ve kızların kanunlarını belirledi. Savaşlardan dolayı erkeklerin sayısı azalmış, kadınlar çoğunlukta kalmıştı. Bir erkeğin bilmek için birden fazla kadın alabileceğini ilan etti. Aynı şey dünyada savaşlardan sebep dul kalmış kadınlarla nüfuz artışı için evlenilmesi gibi Kanuna göre, resmi eş olarak tek bir eş seçilecek ve ilk hanım olarak anılacaktı. Kanuna göre, ilk doğan erkek evlat babasının ardılıydı. Bu kanunlara göre, kısa süre sonra akıllar karıştı; eğer ilk oğul ilk hanımdan doğmadıysa, ama sonrasında ilk hanım bir oğul, kanuna göre yasal varis olacak bir erkek doğurduysa, tahta kim çıkacaktı? Şar sayısına göre ilk doğan erkek evlat mı? İlk hanımdan doğan erkek evlat mı? İlk oğul mu? Yasal varis mi? Mirası kim alacaktı? Ardılı kim olacaktı? saltanatı sırasında, ilk hanım olarak ilan edildi. Kralın üvey kız kardeşlerinden biriydi. Gal’ın saltanatı sırasında, cariyeler saraya tekrar getirildi. Cariyeler de oğullar ve kızlar doğurdular krala. Birinden doğan oğul ilk doğandı; ilk oğul bir cariyeden doğmuştu. Ardından bir oğlan doğurdu. Kanuna göre yasal varis o değildi; ilk oğul değildi. Sarayda öfkeyle bağıran sesi yükseldi Kurallar gereği ilk hanımdan doğmuş olan oğlum ardıllıktan menedilecekse, çifte tohum ihmal edilmeye! Farklı annelerden doğmuş olsak ta kral ve ben aynı babanın çocuklarıyız. Bu nedenle ortancaoğlum İb babamız An’ın ilk seçilen Kral’ın çifte hem anne hemde baba tarından tohumunu taşımaktadır. Tohumun Kanunu bundan böyle Eşlik Kanunundan üstün gele! Bundan böyle, bir üvey kız kardeşten bir oğul ne zaman doğarsa doğsun, diğer tüm oğullardan üstün tutulsun ardıllıkta! derinden düşünüp, tohumun kanununa iltimas geçip, benimsedi Bununla eşler ve cariyelerden, evlenmeler ve boşanmalardan doğanlarda akıl karışıklığından kaçınılacaktı. Mecliste kraliyet danışmanları ardıllık için Tohumun Kanununu benimsediler. Kralın emriyle, yazıcılar bu emri kayda geçirdiler. Böylece Tohumun Kanununa göre tahta çıkacak bir sonraki kral ilan edilmiş oldu. Ona kraliyet ünvanı olarak denildi. Tahta çıkan beşinci kraldı. Şimdi bu, saltanatının ve onu izleyen kralların hikayesidir. NİBURU’NUN İKLİMİ DEĞİŞİYOR, ATMOSFER ZARAR GÖRÜYOR. BAZI ONARMA GİRİŞİMLERİNDEN SONUÇ ALINAMAYINCA KURTULUŞ ÇARESİ DİĞER GEZEGENLERDE ARANIYOR. Kanun değişince, diğer prensler rıza gösterdiler. Söylendiler ama başkaldırmadılar. eş olarak kendine üvey kız kardeşini aldı. Onu İlk Hanım yaptı; adıyla anılacaktı. Böylece hanedan bu kanunla devam etti. A saltanatında tarlaların ürünleri zayıfladı, meyveler ve tahılların bereketi azaldı. Turdan tura Güneş’e yaklaştıkça sıcaklık arttı; uzaktaki meskende serinlik daha çok keskindi. Tahtın kenti Agade’de kral, anlayışı büyük olanları bir araya topladı. Bilgisi büyük olan eğitimli alimlere sorgulamaları emredildi. Ülkeyi ve toprağı incelediler, gölleri ve dereleri sınadılar. Daha öncede olmuş, diyerek yanıtladı bazısı Geçmişte de Nibiru ya daha soğumuş ya daha da ısınmıştı. Nibiru’nun turunda bir kader yer etmişti. Turu gözlemleyen diğer bilgililer, Nibiru’nun kaderini suçlamayı düşünmediler. Bulduklarına göre, atmosferde bir bozulma meydana gelmişti. Atmosferin ceddi olan yanardağlar daha az duman püskürtüyordu. Nibiru’nun havası incelmişti; koruyucu kalkan güçten düşüp zayıflamıştı. ve saltanatında, tarlalara hastalık musallat oldu, ne kadar uğraştılarsa da boşuna. Onların oğlu geçti tahta sonra; hanedanın altıncı kralıydı. Adı geliyordu Şar’ın Azametli Efendisi anlamına. Büyük anlayışla doğmuştu, çokça öğrenip çokça bilgiler edinmişti. Belalara çare bulmanın yollarını aradı; Nibiru’nun göksel turunu epey inceledi. Çizdiği ilmek içinde, Güneş ailesinin beş üyesini, göz kamaştırıcı güzellikteki o gezegenleri kucaklıyordu. Belalara çare bulmak için bunların atmosferlerini inceletti. Her birine birer ad verip atalarını onurlandırdı; onları göksel çiftler gibi düşünmüştü. Karşılaşılan ilk ikisine, ikizleri andıran gezegenlere An ve Antu dedi. Nibiru’nun turunun ötesinde boyutları en büyük olan Anşar Satürn ve Kişar Jüpiter vardı. Diğerlerinin arasında bir haberci gibi dolaşana Gaga Plüton dendi; bazen karşılaşıyordu Nibiru ilk bununla. Güneşin etrafında dolanıp ta Nibiru’yu selamlayanların hepsi beş taneydi. Bunların ötesinde, sanki bir sınırmışçasına, Dövülmüş Bilezik Dünya ve Jüpiter arasındaki asteroid kuşağı dönmekteydi Güneşin etrafında. Göğün felaketle dolu yasak bölgesinin muhafızıymış gibi onu korumaktaydı. Güneş’in diğer çocuklarının sayısı dörttü ve bilezik onların davetsiz misafirlere karşı kalkanıydı. karşılamaya çıkan beşlinin atmosferlerini incelemeye koyuldu. Tekrarlayan turlarda, Nibiru’nun beş ilmeği boyunca bunlar dikkatle tarandı. Bu gün Nasa’nın yaptığı aynı şeydir DÜNYA KEŞFEDİLİYOR. NİBİRU’NUN ATMOSFERİ İSE HER GEÇEN GÜN KÖTÜLEŞİYOR Ne tür atmosfere sahip oldukları gözlemlenip, gök arabalarıyla yoğun biçimde incelendi. Bulgular akıllara durgunluk verdi, keşifler akılları karıştırdı. Turdan tura Nibiru’nun atmosferindeki bozulma daha çok kötüledi. Bilginlerin meclislerinde çareler arzuyla tartışıldı, yarayı sarmanın yolları aceleyle gözden geçirildi. Gezegeni kucaklayacak yeni bir kalkana girişildi; yukarı fırlatılanların hepsi aşağıya, yere indi. Bilgililerin meclislerinde, püsküren yanardağlar incelendi. Atmosfer püsküren yanardağlarla oluşmuştu; yarası ise onların püskürmesinin zayıflamasıyla ortaya çıkmıştı. Yeni püskürmeleri teşvik edecek şeyler icat edelim, volkanların tekrar kusmasını sağlayalım, diyordu bir grup alim. Bu işin nasıl yapılacağına, püskürmenin hangi araçla sağlanacağına dair, hiç biri krala bilgi veremedi. saltanatı sırasında göklerdeki gedik daha da büyüdü. Yağmurlar durdu; rüzgar daha sert esti, pınarlardan derinlerden çıkıp yükselemediler. Topraklarda bir lanet vardı; anaların memeleri kurumuştu. Sarayda huzursuzluk vardı; lanet orada da tutunmuştu. ilk hanım olarak kendine, Tohumun Kanununun emrettiği gibi bir üvey kız kardeş seçti. dendi ona, Şarların Hanımı. Bir oğul doğuramadı. Bir cariyeden doğdu oğlu; ilk oğul oydu. İlk hanımı ve üvey kız kardeşi bir oğlu olamadı. Ardıllık kanununa göre, cariyenin oğlu tahta çıktı, saltanatın yedinci kralıydı. Kraliyet ünvanı idi; Konutta biçimlenmiş olan anlamına. Gerçekten sarayda değil de Cariyeler konutunda düşmüştü rahme. eş olarak kendine gençliğinden beri sevdiği bir kızı aldı; İlk Hanım tohumundan dolayı değil, aşktan dolayı seçilmişti. Kraliyet ünvanı oldu; Yanımda Olan Kadın’dı anlamı. Sarayda akıllar çok karıştı. Oğullar varis, eşler üvey kız kardeş değillerdi. Ülkede ızdırap artıyordu. Tarlalar bereketi unuttu, halk arasında doğurganlık azaldı. Sarayda bereket yoktu, ne oğullar ne kızlar doğuyordu. An’ın tohumundan olan yedi hükümdar gelip geçmiş ama sonra onun tahttaki tohumu kurumuştu. ATMOSFERİN ONARILMASINDA ALTIN TOZU DİKKAT ÇEKİYOR sarayın girişinde bir çocuk buldu; onu oğlu olarak kucakladı. Sonunda da onu oğul benimsedi, onu Yasal Varis ilan etti ve ona Lahma denildi, kuruluk anlamına. Sarayda prensler homurdanmakta; Danışmanlar Meclisi şikayet etmektedir. Sonunda Lahma tahta çıktı, An’ın tohumundan değildi ama sekizinci kral oldu. Eğitimlilerin meclislerinde, gediği iyileştirmek için iki öneride bulunulmaktaydı. Biri adı altın olan bir maden kullanmaktı. Nibiru üstünde bu metal çok azdı; Dövülmüş Bileziğin Dünyadan sonraki bölümdeki asteroid kuşağı iç kısmında ise çok bol. En ince toz haline gelene dek dövülebilen tek maddeydi bu; göğün yükseklerine ulaştırılınca havada asılı kalabilecekti. Böylece gedik tekrar tekrar doldurmalar ile kapanacak, daha iyi koruyacaktı. Gök sandalları inşa edile, göksel bir filo altını Nibiru’ya getire! Diğerleri ise Dehşet Silahları oluşturalım, diyorlardı; yeri sarsıp gevşetecek, dağları ayırıp parçalayacak silahlar. Füzelerle yanardağlara saldıralım, ataletlerini harekete geçirelim ki püskürmeleri arta, atmosfer yenilene, gedik ortadan kaybola! Lahma karar veremeyecek kadar güçsüzdü; hangisini seçeceğini bilemiyordu. Nibiru bir tur tamamladı, Nibiru iki şar saymaya devam etti. Tarlalardaki bela azalmadı. Yanardağların püskürmesi atmosferi onarmadı. Üçüncü şar geçti, dördüncü sayılıyordu. Altın elde edilmemişti. Ülkede çekişme çoğaldı; yiyecek ve su azalmıştı. Ülkede birlik bozuldu; suçlamalar giderek arttı. Saraya alimler gidip geliyorlardı; danışmanlar durmaksızın içeri girip dışarı çıkmaktaydı. Kral onların sözlerine kulak asmadı; adı Lahama olan karısını dinliyordu sadece. LAHMA İŞİ KADERE BIRAKIYOR, TEPKİLER ARTIYOR, İSYAN BAŞLIYOR Kader buysa, demişti kadın, Her Şeyin Büyük Yaratıcısına yalvarıp yakaralım. Tek umut yalvarıp yakarmakta, eyleme geçmekte değil! Sarayda prensler huzursuzlanıyor, suçlamalarını krala yöneltiyorlardı. Çare yerine daha büyük felaketleri çağırıyor akılsızca, mantıksızca! Eski depolardan çıkartıldı silahlar; en çok konuşulan şeydi isyan. Silaha ilk sarılan kişi saraydaki bir prensti. Vaatlerde bulunup diğer prensleri de kışkırttı; adı Alalu’ydu. Lahma kral olmasın artık, diye bağırdı. Kararsızlığın yerine geçsin karar! Gelin kralın güvenini sarsalım mekanında; tahtı bırakmasını sağlayalım! Prensler onun sözlerine kulak verip sarayın kapısına koşturdular; taht odasına, onun yasaklanmış girişine üşüşen sular gibi saldırdılar. Kral sarayın kulesine kaçtı; Alalu onun peşine düştü. Kulede bir çarpışma yaşandı ve Lahma kuleden düşüp öldü. Lahma yok artık, diye bağırdı Alalu. Coşku ve neşeyle ilan etti; kral öldü! Taht odasına koşturan Alalu tahta kendisi kuruldu. Hakkı yada meclis kararı olmaksızın, kendini kral ilan etti. Ülkede birlik kaybolmuştu; bazıları Lahma’nın ölümüne sevindi, bazıları Alalu’nun ettiğine üzüldü. KRALLIK SAVAŞI DEVAM EDİYOR, ALALU KRAL OLUYOR Şimdi bu Alalu’nun krallığının ve Dünya’ya gidişin hikayesidir. Ülkede birlik kaybolmuştu, krallık konusunda pek çok kişi zarar görmüştü. Sarayda prensler çalkalanmakta, mecliste danışmanlar üzgündü. An’dan başlayarak tahta çıkmıştı ardıllar, babadan oğula sürmüştü bu; sekizinci olan Lahma bile evlat edinilmiş bir oğul ilan edilmişti. Alalu da kimdi? Yasal varis miydi, İlk Oğul muydu? Hangi hakla el koymuştu, kral katili değil miydi o? Yargılayan yedilerin huzuruna çağırıldı Alalu; kısmeti orada ele alınacaktı. Anşargal’e dayanır soyum, diye iddia etti yargıçların huzurunda. Atam onun bir cariyeden doğan oğluydu, adı Alam’dı. Şarlar hesabında Alam ilk oğul idi; taht ona aitti. Gebe kalan kraliçe onun haklarını bir kenara attı. Tohumun kanununu çıkarıverdi hiç yoktan, kendi oğluna krallık sağladı. Alam’ı krallıktan etti; onun yerine bunu oğluna bağışladı. Alam’ın süregelen soyundanım ben; Anşargal’ın tohumu benim içimde. Yargılayan yediler, Alalu’nun sözlerini dikkatle dinlediler. Meseleyi danışmanlar meclisine aktardılar ki, hakikat mi uydurma mı kesinleşsin. Kayıtlar evinden çıkartılan kraliyet yıllıkları getirilip büyük bir dikkatle okundu. İlk kraliyet çifti An ve Antu idi; üç oğulları vardı, hiç kızları olmamıştı. İlk oğul Anki idi; tahtta iken ölmüş ve çocuğu olmamıştı. Onun yerine ortanca oğul tahta çıkmıştı; Anib’di adı. Anşargal onun ilk oğluydu; tahta çıkmıştı. Onun ardından ilk oğulun tahta çıkması kuralı sürmedi; ardıllık kanununun yerini tohumun kanunu aldı. Bir cariyenin oğluydu ilk oğul; tohumun kanununa göre krallıktan mahrum edilmişti. Krallık Kişargal’in oğluna bahşedildi; kralın üvey kız kardeşiydi, işte buydu sebebi. Cariyenin oğlundan, ilk oğuldan söz etmiyordu yıllıklar. Onun soyundanım ben, diye haykırdı Alalu danışmanlara. Ardıllık kanununa göre krallık ona aitti; ardıllık kanununa göre krallık şimdi benim hakkım. Kuşkulu danışmanlar Alalu’dan bir hakikat yemini etmesini istediler. Alalu ölüsü dirisi üstüne yemin etti; meclis artık onu kral görmekteydi. Yaşlıları çağırdılar, prensleri topladılar; onların huzurunda kararı açıkladılar. Prensler arasında genç bir prens öne çıktı; krallık hakkında bir kaç şey söylemek istiyordu. Ardıllık yeniden gözden geçirilmeli, dedi toplananlara. Ne ilk oğul ne de bir kraliçeden doğan oğul olsamda saf bir tohumdan geliyorum. An’ın özü içimde korundu, hiç bir cariye onu sulandırmadı. Danışmanlar onun sözlerini hayretler içinde dinliyorlardı; genç prens toplananlara biraz daha yaklaştı. Ona adını sordular. Anu’dur; büyükbabam An’ın adı verilmiştir bana. Onun seceresini soruşturdular ve o da onlara An’ın üç oğlu olduğunu hatırlattı. Anki ilk oğuldu; oğlu veya kızı olamadan öldü. Anib, ortanca oğuldu; Anki’nin yerine tahta çıktı. Anib, küçük kardeşinin kızını eş almıştı; onlardan beridir süren soy yıllıklara kaydedilmişti. An ve Antu’dan, en saf tohumlardan birinden doğan bu en küçük oğul kimdi? Danışmanlar merakla birbirlerine baktılar. Enuru idi adı, diye bildirdi Anu onlara; o benim atamdı. Eşi Ninuru onun üvey kız kardeşiydi, oğlu ise ilk oğul; adını Enema koydular. Onun eşi de üvey kız kardeşiydi; tohum ve ardıllık kanunlarına göre Enema’ya bir oğul doğurdu. Nesiller işte bu saf soydan, kanuna ve tohuma göre kusursuz olan soydan geldiler. Ana babam bana atamız An’ın adını onurlandırarak Anu ismini verdiler; tahttan azledildik ama An’ın saf tohumundan azledilmedik! Pek çok danışman, kral Anu ola, diye bağrıştı. Alalu azledile! Diğerleri ise ihtiyatlı olalım dediler. Çekişmeyi önleyelim, birliği bozmayalım. Alalu’yu huzura çağırıp keşfedilenleri anlattılar. Alalu, prens Anu’ya kucaklayan kolunu uzattı ve Anu’ya şöyle dedi. Farklı evlatlardan gelse de soylarımız, tek bir atadan geliyoruz. Birlikte esenlik içinde yaşayalım ki bolluk bereket Nibiru’ya dönsün. Ben tahtta kalayım, sen de ardılım ol. Sonra meclise seslendi. Anu veliaht olsun, izin verinde ardılım olsun. ALALU DA BAŞARISIZ OLUR, ANU TAHTA GEÇER Oğlu kızımı eş alsın, ardıllık birleşsin. Anu meclisin önünde saygıyla eğilip toplananlara şunu açıkladı. Alalu’nun sakisi olacağım, bekleyen ardılı olacağım; oğullarımdan biri onun kızlarından birini gelin seçecek. Meclisin kararı buydu; kraliyet yıllıklarına böyle yazıldı. Alalu işte bu şekilde tahtta kaldı. Bilgeleri, alimleri ve komutanları toplayıp onlara danıştı; karar vermek için çok bilgi derledi. Gök sandalları inşa edile, diye karar verdi; dövülmüş bilezik dünyada sonra gelen bölümdeki asteroid kuşağı içinde altın aranacaktı. Sandallar parçalanıp ezildi dövülmüş bilezik içinde; hiçbiri geri dönmedi. Dehşet silahları Nibiru’nun derinliklerini kesip aça, yanardağlar tekrar patlaya, diye emretti gene. Göğe çıkan arabalar dehşet silahlarıyla donatıldı; göklerden atılan dehşet füzeleri yanardağlara çarptı. Büyük parıltılar gök gürültüleriyle patladıklarında dağlar sallandı, vadiler titredi. Ülkede pek çoktu sevinenler; bolluk bereket beklentisi vardı. Sarayda Anu, Alalu’nun sakisiydi. Alalu’nun ayaklarına kapanmakta, içki kadehini Alalu’nun eline vermekteydi. Alalu kraldı; Anu’ya bir hizmetkar gibi davranıyordu. Ülkede azaldı sevinenler, yağmurlar hala gelmemiş, rüzgar sertleşir olmuştu. Yanardağların püskürmeleri çoğalmadı, atmosferdeki gedik kapanmadı. Göklerde Nibiru turlayarak rotasında devam etti; turdan tura sıcaklık ve soğukluk giderek dayanılmaz oldu. Nibiru halkı krallarına hürmet etmez oldular, rahatlama sağlayacağına sefil etmişti onları. Alalu tahtında kaldı. Prensler arasında önde geleni, güçlü ve bilge Anu onun huzurunda duruyordu. Alalu’nun ayaklarına kapanıyor, içki kadehini Alalu’nun eline veriyordu. Dokuz sayılan dönem boyunca Alalu, Nibiru’da kral oldu. Dokuzuncu şar da Anu, Alalu’ya savaş açtı. Çıplak, silahsız, yumruk yumruğa meydan okudu Alalu’ya. Kazanan kral olsun, dedi Anu. Meydanın ortasında birbirleriyle boğuştular; kapıların söveleri ve duvarlar sallandı. Alalu diz büktü; yüz üstü yere kapaklandı. Alalu bu dövüşten yenik çıktı; Anu alkışlanarak kral ilan edildi. Anu konvoy eşliğinde saraya götürülürken; Alalu saraya dönmedi. Kalabalıkların arasından gizlice uzaklaştı; Kendisinin sebep ölümüne sebep olduğu Lahma gibi ölmekten korkuyordu. Hiç kimsenin haberi olmaksızın, gök arabalarının yerine seğirtti hızla. Füze fırlatan bir arabaya tırmandı Alalu ve kapağını ardından kapadı. Ön kısımdaki odaya girdi ve komutanın yerine yerleşti. Yolu göstereni aydınlattı; odaya mavimsi bir pırıltı dolarken ateş taşlarını karıştırdı; uğultuları bir müzik gibi büyüleyiciydi. Arabanın büyük fişeğini canlandırdı; kırmızımsı bir parlaklık yaymaktaydı. Hiç kimsenin haberi olmaksızın, Alalu gök geminin içinde Nibiru’dan kaçtı. Alalu rotasını kar renkli Dünya’ya çevirdi, başlangıca ait bir sır sebebiyle seçmişti bu hedefi. DOC olarak indir
SÜMER TABLETLERİ- TANRI ENKİ’NİN SÖZLERİ- TABLET 14 NÜKLEER SAVAŞ MEZOPOTAMYA’YI MAHVEDER Kötülük rüzgarı, Marduk’un en üstün olduğunu ilan ettiği Babili’yi esirgedi. Babili’nin güneyinde kalan tüm ülkeleri yiyip tüketti kötülük rüzgarı. İkinci bölgenin merkezine de dokundu. Büyük afetin sonrasında Enlil ve Enki felaketin boyutlarını görmek için buluştular. Enki, Babili’nin esirgenmesini ilahi bir işaret olarak gördüğünü anlattı Enlil’e. Marduk’un üstünlüğü mukadder kılınmış. ENLİL RÜYASINI ENKİ’YE ANLATIR Babili’nin esirgenmesiyle doğrulandı bu! Böyle diyordu Enki, Enlil’e. Her şeyin yaratıcısının muradıymış bu, dedi Enlil, Enki’ye. Sonra rüya görümü ve Galzu’nun kehanetini açıkladı Enki’ye. Madem biliyordun bunu, niçin dehşet silahlarının kullanmasını önlemedin, diye sordu Enki ona. Kardeşim, dedi Enlil üzgün bir sesle Enki’ye. Yeterince sebep vardı. Sen Dünya’ya geldikten sonra her ne zaman görevimiz bir engelle duraklasa, engelin çevresinden dolaşmanın bir yolunu bulduk. Bunlar içinde en büyük çözüm Dünyalıları biçimlendirmekti. Ayrıca sayısızca istenmeyen çarpıtma ve değiştirmenin de kaynağı. Sen göksel devreleri etraflıca anlayıp takım yıldızları atadığında, onların kaderin elinde olacağını kim önceden görebilirdi? Seçilmiş kısmetlerimiz ve eğip bükülemeyen kaderimiz arasındaki farkı kim anlayabilirdi? Kim sahte alametleri açıklar, gerçek kehanetleri kim ilan edebilirdi? Bu yüzden kendime sakladım Galzunun sözlerini. Her şeyin yaratıcısının elçisi miydi gerçekten de, yoksa gördüğüm bir sanrı mıydı? Bırak ne olacaksa olsun, dedim kendi kendime. Kardeşinin sözlerini dinlerken Enki, başını aşağı yukarı sallıyordu. ENLİL MARDUK’UN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ TANIYOR Birinci bölge viranelik, ikinci bölge kargaşa içinde, üçüncü bölge yaralı, göksel arabalar yeri yok artık; olan bu işte! Dedi Enki, Enlil’e. Tüm bunlar her şeyin yaratıcısının muradı idiyse eğer, Dünya görevimiz’den arda kalan bu işte! Marduk’un hırsıyla ekildi tohum, boy atan ürünü biçmek ona kalmış! Böyle dedi Enlil, kardeşi Enki’ye ve sonra kabul etti Marduk’un galip geldiğini. ENLİL AMERİKA KITASINA GİDİYOR Benden dolayı Ninurta’ya verilen elli rütbe sayısı Marduk’a verilsin. Bölgelerdeki viranelik üstündeki hakimiyetini ilan etsin Marduk. Bana ve Ninurta’ya gelince, artık onun yolunda durmayacağız. Okyanusların ötesindeki diyara gidip, ne için gelmişsek buraya, Nibiru için altın çıkartma görevini tamamlayacağız! Böyle dedi Enlil, Enki’ye; sözlerinde keder vardı. Dehşet silahları kullanılmamış olsa mesele farklı olurmuydu, diye meydan okudu Enki, kardeşine. Galzu’nun Nibiru’ya dönmeyin demesine kulak asmasa mıydık, diye tersledi Enlil. Anunnakiler isyan ettiğinde Dünya görevi dursa mıydı? Sen yaptığını yaptın, ben yaptığımı yaptım. Geçmiş yaşanmamış hale getirilemez! Bunda da bir ders yok mu, diye sordu Enki her ikisi adına. Dünya’da olup bitenler, Nibiru’da olup bitmişleri yansıtmıyor mu? Geçmişin hikayesinde yazmıyor mu geleceğin ana hatları. ENLİL VE ENKİ VEDALAŞIR Kendi suretimizde yarattığımız insanlık başarılarımızı ve başarısızlıklarımızı tekrarlamayacak mı? Enlil sessizdi. Tam kalkıp gidecekken Enki ona elini uzattı. Kardeş olarak, yabancı bir gezegende karşılarına çıkanlarla yüzleşen yoldaşlar olarak el sıkışalım! Böyle dedi Enki, kardeşine. Ve kardeşinin elini sıkan Enlil, sonra kucakladı onu. Tekrar karşılaşır mıyız, Dünya’da veya Nibiru’da, diye sordu Enki. Nibiru’ya dönersek öleceğimizi söylerken haklı mıydı Galzu, diye yanıtladı Enlil. Sonra oradan ayrıldı. Enki tek başına kaldı; yalnızca yüreğindeki düşünceler eşlik etti ona. Her şey nasıl başlamış ve şimdi nasıl sona ermişti, oturup düşündü. Hepsi mukadder midir bunların yoksa kısmet sayesinde öyle ya da böyle biçimlendirilebilir mi? Gök ve yer devreler içinde devrelerde düzenlenmişse eğer, olmuş olanlar bir daha olacak mıdır? Geçmiş gelecek midir? Dünyalılar da Anunnakileri mi taklit edecekler? Dünya’da Nibiru’nun yaşadıklarını mı yaşayacak? Buraya ilk gelen olarak, son ayrılacak olan da kendisi miydi? Düşüncelerin kuşatması altında, Enki bir karar verdi Nibiru’dan başlayarak, bugün Dünya’da yaşanan tüm olaylar ve kararları kayda geçirmeliydi ki gelecek nesiller için bir kılavuz olsun. Kaderin tayin ettiği bir zamanda gelecek nesiller bu kaydı okusun, geçmişi hatırlasın ve gelecek için kehanet olarak anlasın. Geçmişin geleceği olsun yargıç! Nibiru’lu Anu’nun ilk oğlu Enki’nin sözleri budur. On dördüncü tablet Efendi Enki’nin sözleri, Eridu’nun evlatlarından biri olan Udbar’ın oğlu baş yazıcı Endubsar tarafından büyük efendi Enki’nin ağzından çıktığı gibi, ne bir eksik, ne bir fazla yazıldı. Efendi Enki tarafından uzun ömürle savaşı bunun tekerrürüdür. Not Tabletler EvrenNur adlı siteden alınmıştır. DOCX olarak indir
SÜMER TABLETLERİ- TANRI ENKİ’NİN SÖZLERİ- TABLET 9 TANRI OĞULLARI İNSAN KIZLARIYLA EVLENMEYE BAŞLADILAR Lu-Mah’ın günlerinde Marduk ve İgigiler evlenmeye başladılar Dünyalılarla. O günlerde Dünya’da giderek artmaktaydı zorluklar. O günlerde Lahmu’da kuraklık vardı ve tozla kaplanmıştı gezegen. Kısmetleri belirleyen Anunnakiler; Enlil ve Enki ve Ninmah birbirlerine danıştılar. Dünya’da ve Lahmu’da hangi koşulların değiştiğini merak ediyorlardı. TUFAN GELİYOR Güneş’te fışkıran parlamalar gözlemlediler; Dünya’nın ve Lahmu’nun ağ güçlerinde bozulmalar vardı. Abzu’nun Ak diyara Antarktika bakan en uç kısmına gözlemlemek için aygıtlar kurdular. Enki’nin oğlu olan Nergalin ve onun eşi olan Ereşkigal’in sorumluluğuna verildi bu aygıtlar. Ninurta’yı denizlerin ötesindeki diyara atadılar ki bir gök-yer bağı kursun dağlık topraklarda. Burada ilginç bir ifade var. bir gök-yer bağı kursun dağlık topraklarda’ Hatırlarsanız Endonezya’da ki depremde amatör kameralara ilginç gök cisimleri kaydedilmişti. O gök cisimlerinin tam deprem merkezinin üstünde sabit bir halde bir zaman öylece durduğunu görmüştük, bu ifade bana tamda bunu hatırlattı! Bilim adamlarının ortak görüşüne göre o depremde açığa çıkan güç savaşında kullanılan tüm bombalardan daha büyük bir etkiye sahipti. Okyanus tabanında çıkan deprem büyük bir tusunamiye sebep oldu ve binlerce kişi suda boğuldu. Bilim adamlarının görüşüne göre O depremde açığa çıkan güç, aslında tüm dünyayı gezebilecek dalgalar ile küresel bir felakete sebep olması gerekiyordu fakat kısa bir zaman sonra felaket sanki sihirli bir el tarafından baskılanmıştı!!. İşte yukarıdaki anlatılan Dünyanın ve Lahmunun güçlerinde bir değişiklik ile Anunnakilerin harekete geçmesi ve bir gök-yer bağı kursun dağlık topraklarda’ ifadesi bana çok tanıdık geldi Bu linkten bazı bilgiler edinebilirsiniz. Lahmu’da huzursuzlanmaktaydı İgigiler; onları yatıştırma görevi Marduk’a verildi. Güçlüklere sebep olan şey bulunana dek Lahmu’daki ara istasyon korunmalı! Böyle diyordu önderler Marduk’a. Kısmetleri emreden üçlü birbirlerine danıştılar. Birbirlerine baktılar. Her biri, diğerleri hakkında, ” ne kadar yaşlandılar” diye düşünmekteydi. Adapa’nın ölümünün ardından yas tutan Enki aldı ilk sözü. LİDERLER NE KADAR HIZLI YAŞLANDIKLARINI KONUŞUYORLAR Buraya gelişimden beri yüzü aşkın şar geçti, dedi erkek ve kız kardeşine. O zamanlar atılgan bir önderdim; şimdiyse sakallı, yorgun ve yaşlıyım! Hevesli bir kahramandım bir zamanlar, komuta etmeye ve maceraya hazır, dedi ardından Enlil. Şimdiyse çocuk sahibi olmuş çocuklarım var; hepsi de Dünya’da doğdular. Dünya’da yaşlandık ama Dünya’da doğanlar bizden de çabuk yaşlanmaktalar. Böyle dedi Enlil pişmanlıkla erkek ve kız kardeşine. Bana gelince, bana yaşlı koyun Özellikle Mısır’da Ninmah koyun yada inek tasviri ile anlatılmıştır diyorlar! Böyle dedi Ninmah. Diğerleri gelip giderken ve Dünya’da sırayla görev yapmaktayken, biz önderler kaldık da kaldık! Belki de ayrılmanın zamanıdır artık! Böyle dedi Enlil. Bunu çok sık düşündüm, diyordu Enki onlara. Üçümüzden biri ne zaman Nibiru’ya yeniden gitmek isteyecek olsa, oraya gelmemizi engelleyen bir söz işittik Nibiru’dan! Bunu ben de çok düşündüm, diyordu Enlil Bu Nibiru’da olan bir şey mi yoksa Dünya’da olan bir şey mi? Belki de farklılaşan hayat devreleriyle ilgilidir, diyordu Ninmah. İzlemeye ve olanları görmeye karar verdi üç önder. O sırada meseleyi Kısmet ele aldı, yoksa bu kader miydi? çünkü bir süre geçtikten sonra Marduk babası Enki’ye geldi. Babası Enki ile çok ciddi bir meseleyi konuşmak isterdi. MARDUK YİNE BABASINA SİTEM EDİYOR Enlil’in üç oğlu Dünya’da eş seçtiler kendilerine Ninurta Anu’nun küçük bir kızı olan Bauyu eş aldı; Nannar, Ningali seçti ve İşkur ise Şalayı aldı. Oğlun Nergal gidip Enlil’in torunlarından biri olan Ereşkigali eş aldı kendisine. Onu öldürmekle tehdit edip rızasını zorla aldı ondan. İlk oğlun olan benim evlenmemi beklemedi Nergal. Diğer dördü bana hürmeten evlenmeyip beklediler. Küçüğün büyükten sonra evlenmesi büyük evlenmeden küçüğün evlenmemesi bizdeki töreler, törelerimiz nerden geldiği belli oluyor MARDUK BİR DÜNYALI İLE EVLENMEK İSTİYOR Bir gelin seçmek istiyorum, bir eş almaktır dileğim! Böyle diyordu Marduk, babası Enki’ye. Sözlerin beni memnun etti, dedi Enki, Marduk’a. Annen de çok sevinecek buna! Sözlerini hemen Ninki’ye yetiştirmesin diye elini kaldırıp işaret etti babasına Marduk. İyileştirip imdada yetişen gençlerden biri mi seçtiğin kız, diye sormaya başladı Enki. Adapa’nın soyundan o, Nibiru’dan değil, Dünya’dan, dedi Marduk yavaş bir fısıltıyla. Şaşırmıştı Enki, söyleyecek söz bulamadı; ardından kontrolünü kaybedip şu sözleri haykırdı Bir Nibiru prensi, ardıllık hakkına sahip bir ilk oğul mu evlenecek bir Dünyalıyla? Dünyalı değil, senin soyundan biri, dedi Marduk ona. Göğe alınan Enki-Me’nin bir kızıdır o, Sarpanittir adı! Enki derhal eşi Ninki’yi çağırttı; Marduk’un anlattıklarını ona aktardı. Marduk yüreğinin arzusunu anasına, Ninki’ye de tekrarladı ve şöyle dedi Enki-Me benimle yolculuk ederken ve ben ona gökleri ve Dünya’yı öğretirken, bir zamanlar babamın demiş olduğu bir şeye kendi gözlerimle tanık oldum. Bu gezegende bir ilkel varlığı, bize benzeyecek bir varlığı oluşturduk adım adım. Suretimizde ve benzeyişimizdedir uygar Dünyalı, yalnızca uzun ömrü eksik! Enkime’nin kızlarından birine kapıldım, onunla evlenmek isterim! Ninki oğlunun sözleri üstünde düşündü. Peki ya o genç kız, o senin bakışına karşılık verdi mi? Böyle sordu Marduk’a. Elbette verdi, dedi Marduk anasına. Tartışılması gereken mesele o değil, dedi Enki sesini yükselterek. Oğlumuz bunu yapacak olursa, eşiyle asla Nibiru’ya gidemeyecek; Nibiru’daki prenslik haklarından sonsuza dek vazgeçecek! MARDUK DÜNYA’DAKİ VE NİBİRU’DA Kİ HAKLARINDAN VAZGEÇİYOR AMA DÜNYA’DA KRAL OLMAK İSTİYOR Marduk bu sözleri acı bir gülüşle yanıtladı Nibiru’da haklarım yok ki, Dünya’da bile ilk oğulluk hakkım ayaklar altına alındı. Kararım aslında şudur Dünya’da prensken bir kral olmak, bu gezegeni yönetmek! Öyle olsun! Dedi Ninki. Öyle olsun! Dedi Enki de. Gelinin erkek kardeşi Matuşal’ı çağırttılar; Marduk’un dileğinden söz ettiler ona. Mütevazi davrandı ama neşeye boğulmuştu Matuşal Metuşaleh ve dedi Öyle olsun! ENLİL VE NİNMAH EVLİLİĞE KARŞI ÇIKIYOR, ANU’YA DANIŞILIYOR Karar Enlil’e açıklandığında, büyük bir öfkeye tutuldu. Babasının Dünyalılarla çiftleşmesi başka şey, oğlunun bir Dünyalıya eş olması, ona efendilik bahşetmesi başka bir şey! Mesele Ninmah’a anlatıldığında, büyük hayal kırıklığına uğradı o. Marduk bizim genç kızlarımızdan hangisini istese eş alabilirdi, hatta benim Enki’den doğan kızlarımdan birini bile seçebilirdi. ANU MARDUK’A EVLENME İZNİ VERİYOR Kraliyet töresine göre üvey kız kardeşini eş almalıydı! Böyle dedi Ninmah. Enlil büyük bir öfkeyle ışınladı meselenin sözlerini Nibiru’daki Anu’ya Bu davranış artık çok ileri gitti, buna izin verilemez, dedi Enlil kral Anu’ya. Nibiru’da Anu danışmanlarını çağırttı, bu meseleyi derhal tartışmaya açtı. Kural kitaplarında böyle bir meseleye ilişkin kural bulamadılar. Anu alimleri de çağırttı; meselenin sonuçlarını tartışmaya açtı. Bu genç kızın atası Adapa Nibiru’da kalamadı, diyorlardı Anu’ya. Dolayısıyla sonsuza dek yasaklanmalı Marduk’un onunla birlikte dönüşü Nibiru’ya! İşin aslı şu ki Dünya devrelerine alışmış olduğundan, Marduk’un dönüşü o olmasa bile imkansız olabilir! Böyle diyordu alimler Anu’ya; danışmanlar da buna katıldılar. Şu karar ışınlana Dünya’ya dedi Anu Marduk Nibiru üstünde bir prens olmayacaktır bundan böyle! Bu karar Enki ve Marduk tarafından kabul edildi; Enlil de boyun eğdi Nibiru’dan gelen sözlere ENLİL MARDUK’U EDİN’DE İSTEMİYOR Düğün kutlaması yapılsın, izin verin de Eridu’da olsun, dedi Ninki onlara. Marduk ve gelini Edin’de kalamazlar, diye ilan etti komutan Enlil. Gel de Marduk’a ve gelinine bir düğün armağanı yapalım.. ENKİ MARDUK’A MISIR’I VERMEYİ TEKLİF EDİYOR Edin’den uzakta, başka bir diyarda kendilerine has bir bölgeleri olsun! Böyle diyordu Enki, Enlil’e. Marduk’un uzaklara yollanmasına Enlil de içinden rıza göstermekteydi Hangi topraktan, hangi diyardan söz edersin, dedi Enlil kardeşi Enki’ye. Abzu’nun üstündeki bölge, yukarı denizin eriştiği diyar. Mısır Sularla Edin’den ayrılmış, gemilerle erişilebilir olan yer! Böyle dedi Enki, Enlil’e. Öyle olsun! dedi Enlil. DÜĞÜN HAZIRLIKLARI BAŞLIYOR Ninki Eridu’da düğün şöleni hazırladı Marduk ve Sarpanit için. Bakır bir davula vurup töreni duyurdu onun halkı, kız kardeşleri gelini, eşini yedi tefle sundular. Eridu’da toplandı büyük bir uygar Dünyalılar kalabalığı; tören onlar için bir taç giyme töreni gibiydi. Önderimizin düğününü kutlamak için, Nibiru’nun ve Dünya’nın birliğine tanık olmak için geldik! Çok büyük gruplar halinde gelişlerini böyle açıkladı İgigiler. İGİGİLER KIZ KAÇIRMAK İÇİN DÜNYA’YA GELİYOR Şimdi bu, İgigilerin Dünyalıların kızlarını nasıl kaçırdıklarının ve bunu izleyen dertlerin ve Ziusudranın nasıl tuhaf doğduğunun hikayesidir. Lahmu’dan büyük gruplar halinde geldi İgigiler Dünya’ya. Yalnızca üçte biri kaldı Lahmu’da; Dünya’ya indi iki yüzü. Önderleri Marduk’la beraber olmak, onun düğün kutlamasına katılmak için geldik, diye açıkladılar. Ne Enlil ne Enki bilmiyordu ki bir sırları var Kaçırmak ve çiftleşmekti planları. Dünya’daki önderlerden habersiz, Lahmu’da büyük bir grup İgigi bir araya gelip Marduk’a verilen izinden biz de mahrum edilmemeliyiz, demişlerdi birbirlerine. Istırap ve yalnızlık çektiğimiz yeter, hiç çocuğumuzun olmayışı son bulsun! Buydu nidaları. Lahmu ile Dünya arasında gidip gelmeleri sırasında Dünyalıların kızlarını, kendi aralarında Adapit dişileri dedikleri kızları görmüş ve arzulamışlardı. Her biri diğerine şöyle dedi Gelin Adapit dişileri arasından kendimize eşler seçelim ve çocuklarımız olsun! Aralarından Şamgaz adlı biri önderleri oldu. Hiç biriniz kabul etmeseniz de bu işi tek başıma yapacağım, dedi diğerlerine. Bu günah için bir ceza biçilecekse, bunu hepiniz için tek başıma üstleneceğim. Birer birer katıldılar bu plana; bir yemin ettiler bu işi birlikte yapacaklarına. Marduk’un düğün günü iki yüzü birden iniş yerine indiler. Sedir dağlarındaki büyük platform üstüne kondular. Oradan Eridu’ya yolculuk ettiler, çalışan Dünyalıların arasından geçtiler. Dünyalılar kalabalığı ile vardılar Eridu’ya. Marduk ve Sarpanit’in düğün töreni bittiği anda Şamgaz önceden kararlaştırılan bir işaret verdi diğerlerine. Her bir İgigi bir Dünyalı genç kızı kaptı, zorla kaçırdılar onları. KIZLARI KAÇIRAN İGİGİLER EVLİLİKLERİNE İZİN VERİLMESİNİ İSTİYOR İgigiler dişilerle birlikte Sedir dağlarındaki iniş yerine gittiler. Orada kendilerine korunaklı bir yer yapıp önderlere meydan okudular Yoksunluk yeter, çocuksuzluk yeter artık! Adapit kızlarıyla evlenmektir dileğimiz. Buna ya razı olursunuz ya da tüm Dünya’yı ateşle yakar kül ederiz! Telaşa kapılan önderler, İgigilerin komutanı olan Marduk’tan duruma el koymasını istediler. Meseleye ben çözüm arayacaksam eğer, yüreğim İgigilerden yanadır! Böyle dedi Marduk diğerlerine. Benim yaptığım şeyden mahrum edilemezler! Enki ve Ninmah başlarını sallayıp, gönülsüzce razı olduklarını bildirdiler. Ancak öfkesi yatıştırılamayan Enlil’di. Bir kötü işin peşinden bir diğeri geliyor; İgigiler görüp Enki’den ve Marduk’tan zinayı benimsediler. Gururumuzu ve kutsal görevimizi rüzgara teslim ettiler. Kendi ellerimizle doldurduk bu gezegeni Dünyalılar kalabalığıyla! Enlil büyük bir tiksintiyle konuştu. İgigiler ve dişileri çekip gitsinler Dünya’dan! Lahmu’da koşullar çok kötüleşti, hayatta kalmak imkansız! Böyle diyordu Marduk, Enlil ve Enki’ye. Edin’de kalamazlar, diye öfkeyle bağırdı Enlil. Büyük bir iğrenme ifadesiyle ayrıldı toplantıdan. MARDUK İGİGİLERİ MISIR’A ÇAĞIRIYOR Enlil yüreğinden Marduk’a ve onun Dünyalılarına karşı planlar geçiriyordu. Sedir dağlarındaki iniş platformunun üstünde İgigiler ve dişileri korunaklı bir yerdeydiler. Çocukları oldu, roket gemilerin çocukları denildi onlara. Marduk ve eşi Sarpanit’in de çocukları oldu. İlk oğlana Asar ve Satu adı verildi. Abzu’nun yukarısında kalan, kendisine ve Sarpanit’e bahşedilen bölgeye davet etti Marduk İgigileri. Oğulları için inşa ettiği iki şehirde yaşasınlar, diye Marduk çağırttı İgigileri. İgigilerden bazısı çocuklarıyla birlikte koyu renkli diyardaki bu bölgeye geldiler. Sedir dağındaki iniş platformunda kaldı Şamgaz ve diğerleri. Çocuklarından bazıları doğuya, uzaktaki yüksek dağlar diyarına gittiler. Marduk’un gücünü Dünyalılarla nasıl artırdığını dikkatle gözlemliyordu Ninurta. MARDUK’UN GÜCÜNÜ ARTIRMASINDAN KORKAN ENLİL KA-İN’İN SOYUNU GÜÇ OLARAK KULLANIYOR Enki ve Marduk neler tasarlıyorlar, diye sordu Ninurta babası Enlil’e. Dünya Dünyalılara miras bırakılacak, dedi Enlil, Ninurta’ya. Git Ka-in’in çocuklarını bul ve onlarla kendi bölgeni hazırlamaya başla! Dünya’nın diğer yanına gitti Ninurta; Ka-in’in çocuklarını buldu. Onlara nasıl araç gereç yapacaklarını, nasıl müzik çalacaklarını öğretti. Madenciliğe nasıl girişeceklerini, nasıl eritip arıtacaklarını gösterdi onlara. Büyük denizi aşmak için balsa ağaçlarından nasıl sal yapacaklarını anlattı onlara. Yeni bir diyarda bir hakimiyet alanı kurdular; ikiz kuleli bir şehir inşa ettiler orada Denizlerin ötesinde bir hakimiyet alanıydı bu; yeni gök-yer bağının kurulduğu dağlık diyar değildi. Edin’de Lu-Mah Lemek ustabaşıydı; görevi kotaları dayatmaktı. Dünyalıların tayınlarını azaltmaktı işi. ENKİ LU-MAH’IN LEMEK EŞİNİ BATANAŞ’I DA DÖLLÜYOR Eşi Batanaştı; Lu-Mah’ın amcasının kızıydı. Olağanüstü güzellikteydi kız, güzelliği Enki’yi büyüledi. Oğlu Marduk’a haber yolladı Enki Lu-Mah’ı kendi bölgene çağırt. Dünyalılara göre nasıl şehir kurulacağını öğret ona! Ve Lu-Mah Marduk’un hakimiyet alanına çağırıldığında, Eşi Batanaş’ı sığınak şehir Şurubak’taki Ninmah’ın evine getirdi ki kızgın Dünyalı kalabalıklarından uzakta güvende olup korunsun. Enki derhal Şurubak’taki kız kardeşi Ninmah’a bir ziyarette bulundu. Batanaş bir meskenin damında yıkanırken Enki ona sarılıp öptü, tohumunu onun rahmine döktü. Batanaş gebe kaldı. Karnı gerçekten büyüdü. LU-MAH YENİDOĞANIN DÜNYALILARA BENZEMEDİĞİNİ GÖRÜR Şurubak’tan haber yolladı Lu-Mah’a; Edin’e dön, bir oğlun oldu. Edin’e, Şurubak’a döndü Lu-Mah; Batanaş oğlunu gösterdi ona. Teni kar gibi beyazdı, saçı yün renginde. BATANAŞ OĞLANIN LU-MAH’TAN OLDUĞUNU SÖYLÜYOR Matuşal gelip Batanaş’a, yeni doğan oğlanı gördü, benzeyişine pek şaşırdı. Oğlanın babası İgigilerden biri mi? diyerek gerçeği istedi Batanaş’tan Matuşal. Eşin Lu-Mah’a derhal açıkla gerçeği, bu onun oğlu mu değil mi? İgigilerden hiçbiri oğlanın babası değil; hayatım üstüne yemin ederim! Böyle yanıtladı Batanaş. Matuşal dönüp oğlu Lu-Mah’a gitti, sakinleştirmek için omzuna attı kolunu. Bu oğlan bir muamma ama bu tuhaflığıyla sana bir işareti gösteriyor. Eşsiz bir çocuk, kader tarafından eşsiz bir görev için seçilmiş. Hangi görev, dersen bilmem; zamanı geldiğinde bilinecektir. Böyle diyordu Matuşal, Lu-Mah’a; Dünya’da olanları ima ediyordu. O günlerde Dünya’da çekilen ıstırap giderek artmaktaydı. Günler serinleyip soğudu; gökler yağmuru tutup salmadılar. Yaratılış 5; 28- Lemek 182 yaşındayken bir oğlu oldu. 29- “Rab’bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacak ” diyerek çocuğa Nuh adını verdi. YENİDOĞANIN ADI ZİUSUDRA NUH KONULUYOR Tarlaların ürünleri zayıfladı, ağıllarda dişi kuzular azaldı. Sana doğan oğul, izin ver de yaklaşanın erteleneceğine dair bir işaret olsun. Matuşal böyle dedi oğlu Lu-Mah’a. Adın Tehir koyasın. Matuşal’a ve Lu Mah’a hiç açmadı Batanaş oğlunun sırrını. Ziusudra adını verdi ona. Ünlü Nuh peygamber Uzun parlak yaşam günlerinden olan anlamına; Şurubakta yetişti. TUFANA DOĞRU GİDERKEN ZİUSUDRA NUH EVLENİR VE ÜÇ OĞLU OLUR Ninmah çocuğa korumasını ve sevgisini bahşetti. Ona çokça anlayış verdi, bilgiyle donattı onu. Enki de çocuğu çok sevdi, Adapa’nın yazılarını okumayı öğretti ona. Genç bir adam olana dek oğlan rahiplik törenlerini nasıl takip edip uygulayacağını öğrendi. Yüz onuncu şarda doğdu Ziusudra yıl. Şurubak’ta yetişip büyüdü ve Emzara ile evlendi; kadın ona üç oğlan doğurdu. Sam, Ham, Yafes. Tevratta geçen Nuh yani Ziusudra’nın baba ve dede adları yani Matuşal ve Lu-mah Lemek birebir aynıdır. Onun günlerinde Dünya’daki ıstıraplar iyice arttı; kuraklıklar ve salgın hastalıklar Dünya’yı kötü etkiledi. Yaratılış 5; 32- Nuh 500 yıl yaşadıktan sonra Sam, Ham, Yafet adlı oğulları doğdu. DÜNYALILARIN HER YERDE SEKS YAPMASI VE BAĞRIŞMALARI ENLİL’İ RAHATSIZ EDİYOR Şimdi bu, Tufandan önce ve Dünya’nın başına gelen musibetlerin ve gizemli Galzunun yaşam ve ölüm kararlarına nasıl gizlice yol gösterdiğinin hikayesidir. İgigilerin ve Dünyalı kızların birleşmeleri Enlil’i çok ama çok rahatsız etmekteydi. Marduk’un bir Dünyalı kızla evlenmesine çok üzülmüştü Enlil. Onun gözünde artık Anunnakilerin Dünya görevi sapkınlaşmıştı. Uluyan, bağıran Dünyalı kalabalıklar onun için bir lanetlenme haline geldi. ENLİL DÜNYALILARA YARDIMA İZİN VERMİYOR Dünyalıların bildirdikleri şeyler üstüne üstüne gelip yüreğini sıkıyordu. Çiftleşmeleri uykumdan ediyor beni! Böyle diyordu Enlil diğer önderlere. Ziusudra’nın günlerinde kuraklıklar ve salgın hastalıklar Dünya’yı kötü etkiler oldu. Ağrılar, baş dönmesi, titremeler, ateşlenmeler Dünyalıları etkisi altına aldı. İzin ver de Dünyalılara şifayı öğretelim, kendilerini nasıl sağaltacaklarını öğrensinler! Böyle diyordu Ninmah. Topraklarda, pınarlarından sular yükselmedi, toprak rahmini kapattı, yeşillikler fışkırmadı. İzin ver de Dünyalılara gölet ve kanal inşa etmeyi öğretelim, denizlerinden balık ve besin sağlamayı öğretelim. Böyle diyordu Enki diğer önderlere. Men ederim böyle bir işi, dedi Enlil, Enki’ye. ZİUSUDRA ENKİ’DEN YARDIM İSTİYOR Bırak Dünyalılar açlıktan, salgın hastalıklardan kırılıp yok olsunlar. Men ederim böyle bir işi, diyerek tersledi onun yalvarışlarını. Bir şar boyunca tarlalardaki otları yedi Dünyalılar. İki şar, üç şar boyunca Enlil’in öcünden çektiler. Dünyalıların yayılıp yaşadıkları Şurubak’ta, Ziusudra’nın kentinde ıstırap dayanılmaz hale geldi. Dünyalıların sözcüsü olup Eridu’ya doğru yola çıktı Ziusudra. Efendi Enkinin evine çevirdi yolunu, efendisini adıyla çağırdı. Yardım edip kurtarması için yalvardı ona; Enlil’in emirleriyle bağlanmıştı Enki’nin eli kolu. O günlerde Anunnakiler de kendi hayatlarından endişelenmekteydiler. Kendi tayınları da azalmıştı; Dünya’nın değişimleri sebebiyle onlarda kötü etkileniyorlardı. Dünya’da da tıpkı Lahmu’daki gibi mevsimler düzensizleşmişti. Bir şar boyunca, iki şar boyunca incelendi göksel turlar Nibiru’dan. NİBİRU GÜNEŞ SİSTEMİNİN DENGESİNİ ALT ÜST EDİYOR, TUFAN YAKLAŞIYOR Gezegenlerin kaderlerindeki tuhaflıklar izlendi Nibiru’dan. Güneş’in yüzünde kara lekeler beliriyordu, yüzünden alevler fışkırıyordu. Kişar Jüpiter da yaramazlıklar yapmaktaydı, ordusu mevkisini yitirdi, turları baş döndürür oldu. Dövülmüş bilezik Asteroid kuşağı görülmeyen ağ güçlerince bir çekilip bir itilmekteydi. Bilinmez, anlaşılmaz nedenlerden dolayı huzursuzdu Güneş’in ailesi. Göksel varlıkların kaderlerine baskın çıkmıştı nahoş kısmetler! Nibiru’da alimler uyarıda bulundular, insanları meydanlarda topladılar. Her şeyin yaratıcısı, ilksel günlere dönmekteydi gökler. Her şeyin yaratıcısı öfkeli! sesleri yükseliyordu bağıran insanlar arasından. Musibetler giderek artmaktaydı Dünya’da. Korku ve kıtlık kaldırmıştı başlarını. Üç şar boyunca, dört şar boyunca gözlemlendi Ak diyara Antarktika bakan aygıtlar. ANTARKTİKA ERİMEYE BAŞLIYOR Nergal ve Ereşkigal Ak diyarın karlarında garip gürlemeleri kaydettiler. Ak diyarı örten kar, buz kaymaya başladı! Böyleydi Abzu’nun ucundan gelen rapor. Denizleri ötesindeki diyarda sığınağında Ninurta’nın önceden haber veren aygıtları kuruluydu. Dünyanın dibindeki sarsıntılar ve asabiyeti aygıtlarıyla belirledi. Garip bir durum yaklaşmakta! Böyle dedi Enlil, Nibiru’daki Anu’ya uyarı sözleri yolladı. NİBİRU’DAKİ BİLİM ADAMLARI TUFANI HABER VERİYOR Beşinci şar boyunca, altıncı şar boyunca bu olay giderek güçlendi. Nibiru’da alimler uyarıda bulundular, yaklaşan afete dair krala önceden uyarıda bulundular. Nibiru bir sonraki geçişinde Güneş’in yakınlarından, Dünya Nibiru’nun ağ gücüne maruz kalacak. Lahmu kendi turları üstündeyken Güneş’in diğer tarafında bir durak alacak. Nibiru’nun ağ gücüne karşı hiç bir koruma olmayacak göklerde. Kişar ve ordusu huzursuzlanacak, Lahamu Venüs da sarsılıp yalpalayacak. Dünya’nın büyük aşağısında, Ak diyarın kar buzunun sabitliği gevşiyor. Nibiru bir sonraki geçişinde Dünya’nın en yakınından , Ak diyarın kar buzu üstünden kayıp kopacak. Bir su afetine yol açacak Kocaman bir dalga, bir Tufan ile kaplanacak Dünya! Nibiru’da büyük bir dehşet yaşanmaktaydı; Nibiru’nun kendi kısmeti de belirsizdi. DÜNYA’DA VE LAHMU’DA BOŞALTMA İŞLEMİNE BAŞLANIYOR Kral, alimler ve danışmanlar Dünya ve Lahmu hakkında çok endişelendiler. Kral ve danışmanları bir karara vardılar Dünya’nın ve Lahmu’nun boşaltılması hazırlıklarına başlana! Abzu’da altın madenleri kapatıldı, oradaki Anunnakiler Edin’e geldiler. Bad-Tibira’da eritip arıtma işleri durdu; tüm altın Nibiru’ya yollandı. Boşaltmaya hazırlık olsun, diye boş ve hızlı bir göksel araba filosu Dünya’ya geri döndü. SAHNEYE GALZU ÇIKIYOR Bu kısımda karşımıza çıkan Galzu adlı kişi sizinde şahit olacağınız gibi gizemli bir kişilik sergiliyor, Enki Enlil Ninmah üzerindeki etkisi ve Tufan olayındaki hakimiyeti bu kişinin bir melek olduğu izlenimi vermekte, halk arasındaki tabiri HIZIR dır. Nibiru’da izlenmekteydi göksel işaretler; kaydedilmekteydi Dünya’daki titremeler. Tam o sıralarda göksel arabalardan birinden indi ak sakallı bir Anunnaki, GALZU idi adı; Büyük bilici. Görkemli adımlarla Enlil’e doğru ilerleyip ona, Anu’dan gelen mühürlü bir mesaj verdi. Kralın ve meclisin tam yetkili elçisi Galzu’yum ben, dedi Enlil’e. Şaşırmıştı Enlil onun gelişine; öncesinde Anu’dan buna dair bir söz gelmemişti. Enlil mührünü inceledi Anu’nun; sağlam ve sahiciydi. Nibru-ki’de incelendi tabletteki mesaj; şifrelenişi güvenilirdi. Galzu kral ve meclis adına konuşmakta, onun sözleri benim buyruklarımdır! Böyle diyordu Anu’dan gelen mesaj. Enki’nin ve Ninmah’ın da çağırtılmasını talep etti Galzu. Onlar gelince Galzu, neşeyle gülümsedi Ninmah’a. GALZU NİBİRU’YA DÖNENLERİN UYUM SAĞLAYAMAYIP ÖLECEĞİNİ SÖYLÜYOR Aynı okuldanız, aynı yaştayız seninle, dedi ona. Ninmah bunu hatırlayamadı; gelen elçi sanki oğluymuş gibi gençti, kendisi ise kocamış anası gibi. Açıklaması çok basit, dedi Galzu ona Bizim kışlarımızın uyuklamayla geçen yaşam devreleri sebep olmakta buna! Aslında görevimin bir kısmı bu meseleyle ilgili,; boşaltma hazırlığında ise var bir sır. Dumuzi’nin Nibiru’da kalışından başlayarak Nibiru’ya dönen Anunnakiler incelendiler. Dünya’da en uzun süre kalanlar en kötü biçimde etkilenmiş olanlardı Bedenleri artık Nibiru’nun devrelerine uyum göstermiyor. Uykuları huzursuz, gözlerinin feri sönüyor, Nibiru’nun ağ gücü yürüyüşlerini ağırlaştırıyor. Akılları da kötü etkilenmiş; gelen oğullar, arkalarında kalan ana babalarından da yaşlılar! Yoldaşlarım, dönenleri çok çabuk yakalıyor ölüm; bu konuda sizi uyarmaya geldim! GALZU ÜÇ LİDERİN DÜNYA’DAN NİBİRU’YA DÖNERSE ÖLECEĞİNİ SÖYLÜYOR Dünya’da en uzun süreyle kalmış olan üç önder hiç konuşmadı, sessiz kaldılar. İlk konuşan Ninmah idi Bu beklenen bir şeydi, diyordu. Bilge olan Enki de onun sözlerini destekledi Bu zaten gayet açık, dedi. Enlil ise kızgınlığın pençesindeydi Önce Dünyalılar giderek bize benzediler, şimdi ise biz giderek Dünyalılara benzeyip bu gezegende hapis kaldık ha! Tüm bu görev bir kabusa döndü; Enki ve Dünyalıları sayesinde efendiyken köleye döndük! Galzu merhametle dinledi onun bu patlayışını. Üstünde düşünülecek çok şey var gerçekten de, dedi. Nibiru’da çok derinden düşünüldü, içe dönülüp derin sorular ortaya atıldı Nibiru’nun kısmeti her ne idiyse, her şeyin yaratıcısı her neyi istediyse bunun olmasına mı izin verilmeliydi? Yoksa Dünyaya geliş her şeyin yaratıcısının planıydı ve biz de farkında olmayan elçiler miydik?’ İşte bu tastamam gerçeğin kendisini bir itiraf ettirmedir Bu tartışma, yoldaşlarım, sürecek! Böyle diyordu Galzu onlara. Artık Nibiru’dan verilen gizli emri açıklayayım Siz üçünüz Dünya’da kalacaksınız, Nibiru’ya dönerseniz ölürsünüz! Göksel arabalara binip Dünya çevresinde çember çizip felaketin yatışmasını bekleyeceksiniz. Diğer her bir Anunnaki’ye buradan ayrılmak veya felaketin yatışmasını beklemek seçeneği sunulacak. ENLİL DURUMU TÜM ANUNNAKİLERE AÇIKLIYOR Şimdi bu, Anunnakilerin Dünya’yı terk etmeye nasıl karar verdiklerinin ve insanlığın tufan sırasında ortadan kalkmasına izin vermeye nasıl yemin ettiklerinin hikayesidir. Anunnaki ve İgigi komutanlarını çağırtıp Enlil, Nibru-ki’de bir meclis topladı. Önderlerin oğulları ve onların çocukları da toplantıya katıldı. Enlil yaklaşan afetin sözlerini onlara bir sır olarak açıkladı. Dünyalıları eş almış İgigiler ise ayrılmak ile eşleri arasında bir seçim yapmak zorundalar Marduk’un eşi Sarpanit dahil hiç bir Dünyalının Nibiru’ya yolculuk etmesine izin verilmeyecek! Geride kalıp neler olacağını görmek isteyenlerin hepsi göksel arabalara sığınmalılar! Diğerlerine gelince, Nibiru’ya yola çıkmak için derhal buradan ayrılmalılar! Böyle açıkladı Galzu, Nibiru’nun gizli buyruklarını önderlere Dünya görevinin sonu acı oldu, dedi onlara büyük bir üzüntüyle. Nibiru’ya gitmek için hazır bekleyen göksel arabalara binmek isteyenler tahliye edilecekler ama Dünyalı eş aldılarsa eğer, eşleri olmadan gitmeliler. Eşlerine ve çocuklarına bağlanmış olan İgigiler, onlar Dünya’nın en yüksek zirvelerine çıkıp kaçsınlar! Kalmayı seçen bir kaç Anunnaki olan bizler, gök gemilerinin içinde Dünya’nın göklerinde kalacağız. HERKES SEÇİMİNİ YAPIYOR Afetin geçmesini bekleyip Dünya’nın kısmetine tanık olacağız! Komutan olarak kalmayı ilk seçen ben oluyorum! Böyle diyordu Enlil. Diğerlerinin neyi seçeceği kendilerine kalmış! Babamla kalıp afetle yüzleşmeyi seçiyorum! Böyle ilan etti Ninurta. Tufandan sonra okyanusların ötesindeki diyara geri döneceğim! Enlil’in Dünya’da ilk doğan oğlu olan Nannar tuhaf bir dilekte bulundu. Tufanın yatışmasını Dünya semalarında değil de Ay’da beklemek; buydu dileği. Enki meraklanıp şaşırdı, Enlil’in aklı karıştı ama bu dileği onayladı. Enlil’in en küçük oğlu İşkur’un kararı da babası ile birlikte Dünya’da kalmaktı. Nannar’ın Dünya’da doğan ikiz çocukları Utu ve İnanna da kalacaklarını ilan ettiler. Kalmayı ve Dünya’yı terk etmemeyi seçmiş olan Enki ve Ninki de gururla açıkladılar kararlarını. İgigileri ve Sarpanit’i terk etmeyeceğim, dedi Marduk öfkeyle. Enki’nin diğer oğulları da kalmayı seçtiklerini açıkladılar birer birer Nergal ve Gibil, Ninagal ve Ningişzidda ve Dumuzi de. Tüm gözler Ninmah’a döndü; o da gururla açıkladı kalmayı seçtiğini Hayatımın eseri burada! Yarattıklarımı, Dünyalıları terk etmeyeceğim! Onun sözleri Anunnakiler ve İgigiler arasında bir feryada sebep oldu; Dünyalılara neler olacağını sordular. DÜNYALILARIN KADERİ KONUSUNDA ENLİL VE ENKİ KAVGA EDİYORLAR Bırakın da Dünyalılar iğrençlikleri yüzünden yok olup gitsinler, diye açıkladı Enlil. Ellerimizle yarattık harikulade bir varlık, yine tarafımızdan kurtarılmalı, diye bağırdı Enki, Enlil’e. Enlil bağırıp şu sözlerle tersledi onu Daha en başından beri, alınan kararları her defasında değiştirdin! İlkel işçilere üreme yeteneği verdin, onlara bilmeyi bahşettin! Her şeyin yaratıcısının güçlerini kendi eline aldın. Enlil hep Hezayan dolu bilgelik sahibi, Kendilerinin en önemli bir sebep yüzünden orada bulunduklarını kavrayamamış durumda. Tek gerçeği dünyanın hazinesi olan altını Niburuya postalamak. Arka planda işletilen mantığı bir türlü çözemiyor. Sonrasında bunu bile iğrençliklerinle kirletip karaladın. Zina yaptın ve Adapa doğdu; onun soyuna anlayışı bahşettin! Onun çocuğunu alıp göklere çıkardın, onlarla bilgeliğimizi paylaştın! Her kuralı yıktın, kararları ve buyrukları çiğnedin. Senin yüzünden oluştu uygar Dünyalı ve kardeş kardeşi öldürdü. Oğlun Marduk yüzünden İgigiler de ona özenip Dünyalılarla evlendiler. ENLİL DÜNYALILARI KURTARMAYACAKLARINA DAİR HERKESTEN YEMİN İSTİYOR Kim Nibiru’dan gelen efendi, yalnızca kime ait Dünya artık hiç kimse bilmiyor bunu!Yeter! Yeter, diyorum tüm bunlara. İğrençlikler devam edemez artık! Bilinmeyen bir kader sayesinde bir afet mukadder kılınmışken, bırakın da olacak olan olsun! Böyle açıkladı Enlil kızgın ve bıkkın. Olayları engellemeden yaşanmasına izin vereceklerine dair tüm önderlerden yemin etmelerini istedi Enlil. Sessizlik yeminini ilk eden Ninurta’ydı; Enlil’in yanında olan herkes de onu izledi. Enki’nin oğullarından ilk yemin eden Nergaldi; Enki’nin diğer oğulları da onu izlediler. Buyruğuna boyun eğerim, dedi Marduk, Enlil’e. Ama yemininin değeri neydi? İgigiler eşlerini terk edeceklerse eğer, Dünyalılar arasında korku yayılmaz mı? Ninmah gözyaşları içinde fısıldadı yeminini. Enlil, erkek kardeşi Enki’ye baktı. Kralın ve meclisin dileği bu, dedi ona. Beni niye bir yeminle bağlayacaksın ki diyerek sordu Enki, kardeşi Enlil’e. Kararını vermişsin, Dünya’da bu bir buyruk! Sel sularına set çekemem; Dünyalılar kalabalığını kurtaramam ki! Beni bir yeminle niye bağlamak istersin? Böyle sordu Enki, kardeşine. Sanki kısmetin emriymiş gibi her şeyin öylece yaşanmasına izin vereceksek, bunun Enlil’in kararı olduğu bilinsin. TAHLİYE İŞLEMİNE BAŞLANIYOR Bu sorumluluk sonsuza dek yalnızca Enlil’indir! Böyle açıkladı Enki herkese. Sonra ayrıldı Enki toplantıdan; Marduk da onunla birlikte çıktı. Enlil buyruklar yağdırıp toplananlar arasında düzen sağladı. Yapılması gerekenler için sağlam ve kesin kararlar belirledi. Ayrılıp gidecekler ile kalacakları gruplara ayırıp düzenledi. Gruplara yer tayin etti, toplanacak ekipmanı ve binilecek arabaları belirledi. İlk yola çıkacaklar, Nibiru’ya dönecek olanlardı. Çokça kucaklaşma ve el sıkışmadan, neşeyle karışmış üzüntüden sonra göksel arabalara bindiler. Sippar’dan kükreyerek yükselip süzüldü araçlar birbiri ardından. Arkada kalanlar ilk başta güvenle yol alın, diye bağırdılar ama sonra kesildi haykırışlar. Nibiru’ya giden gemilerin fırlatmaları tamamlandıktan sonra, Marduk ve Dünyalı eşleri olan İgigilere geldi sıra. MARDUK İGİGİLERLE KONUŞUYOR Marduk onların hepsini iniş yerinde topladı ve bir seçim yapmalarını istedi Kendisi ve Sarpanit’le, iki oğlu ve kızlarıyla birlikte Lahmu’ya gelip afetin yatışmasını orada bekleyebilirler veya Dünya’nın uzak dağlık diyarlarına dağılıp Tufandan kaçmak için güvenli bir sığınak bulabilirlerdi. Daha sonra Enlil geride kalanları hesapladı ve onları gruplar halinde arabalara tayin etti. Ninurta’yı Dünya’nın gümbürtülerine dair bilgi vermesi için okyanusların ötesindeki dağlık diyarlara yolladı Enlil. Nergal’e ve Ereşkigal’e Ak diyarı gözlemleme işini verdi Enlil. Dünyalıların üşüşüp saldırmasına karşı muhafızlık etme, geçişleri kapama, engeller ve maniler dikip sağlamlama işini İşkura verdi Enlil. Tüm hazırlıkların merkezi göksel arabalar yeri olan Sippar’dı. KAYIT TABLETLERİ İLERDE BULUNSUN DİYE DÜNYA’NIN DERİNLİKLERİNE GÖMÜLÜYOR Kaderler tabletlerini Nibru-ki’den Sippar’a taşıdı Enlil; orada geçici bir gök-yer bağı kurdu. Sonra erkek kardeşi Enki’ye seslendi Enlil; ona şöyle diyordu. Olur da afetten sağ salim kurtulunabilirse, olup biten her şeyin hatırlanması için kayıtlar tabletlerini Sippar’da, Dünya’nın derinliklerine güvenle gömelim ki bir gezegenden gelenlerin diğer gezegene neler yaptıkları gelecek günlerde açığa çıkartılabilsin! Öyle görülüyorki o kayıtlar bulunmuş işte okumaktayız Enki erkek kardeşinin sözlerini onaylayıp kabul etti. ME’leri ve diğer tabletleri altın sandıklara sakladılar. Sippar’da, Dünya’nın derinliklerine gömdüler gelecek nesiller için. Artık hazır olan önderler ayrılma işaretini bekliyorlardı. Büyük turu üstünde yol alan Nibiru’nun yaklaşmasını ürküntüyle izlediler. Tam o endişeli bekleyiş sırasında Enki, kız kardeşi Ninmah’a seslendi. Şöyle diyordu Enki ona ENKİ NİNMAH’A DÜNYA’DA YAŞAYAN CANLILARIN TOHUMLARINI TOPLAYIP KORUMAYA ALMAYI VE SONRA TEKRAR ÇOĞALTMAYI TEKLİF EDİYOR Enkinin bu seslenişi Maceranın devam edecek olduğunu gösteriyor DOCX olarak indir
sümer tabletleri çevirisi doğru mu