Mustafaİslamoğlu. İNSÂN (DEHR) 76:22 - (Kendilerine): "Bunlar size ödül olarak verilmiştir; ve (bu uğurdaki) üstün gayretiniz (Allah) tarafından kabul edilmiştir" (denilecek). (Kendilerine): "Bunlar size ödül olarak verilmiştir; ve (bu uğurdaki) üstün gayretiniz (Allah) tarafından kabul edilmiştir" (denilecek). İnsanSuresi 11-22. Ayet Tefsiri. İnsan Suresi 23-24. Ayet Tefsiri. Allah Teâlâ önceki âyetlerde insanların dünyadaki inanç ve eylemlerinin değerine göre âhirette ulaşacakları sonuçları tasvir etmişti. Bu âyetler ise Hz. Enâm Suresi 22. Ayet - Kur'an Okuyan. .وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوٓا اَيْنَ شُرَكَآؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿٢٢﴾. 22. İştebu, sizin için bir ödüldür. Sizin çalışmanızın karşılığıdır. Suat Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali. (21-22) Elbiseleri ince veya kalın yeşil renkli ipeklerden, atlaslardandır. Gümüş bilezikler takınırlar. Onların Rabbi, kendilerine tertemiz bir içki ikram edip şöyle demiştir: "İşte bütün bunlar sizin BakaraSuresi'nden bir parça ( İslam Eserleri Müzesi, Doha, Katar ) Kudüs 'teki Givat Mordechai adlı mahallede bulunan, 20. yüzyılın ortalarından kalma ''İsrail'in 12 Kabilesi'' adlı mozaik. Milattan önceki farklı yıllara ait olan bazı İsraillilerin tasvirleri. PeygamberEfendimizden de Kehf Suresi ile ilgili bazı hadis-i şerifler varid olmuştur. Özellikle Kehf Suresi’nin kıssaları hakkında bazı açıklayıcı bilgiler veren Hz.Peygamberden (sav), surenin fazileti hakkında bir çok hadis-i şerif zikrolunmuştur. Bunlardan birkaçını ifade edersek: Bera b. Azib şöyle der: Useyd b. t9NiQ. 64 Gözlerdeki perdenin kalkar, İman gelişerek artar, HAK ve HAKİKAT ilham, Kalp gözü,yaşamın anlam derinliğine varılır..... Feraset gelişir, Ayrıca göz hastalıklarının şifası için okunur. أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم "Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm. " Meali Kovulmuş Şeytandan Allah'a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ Fekeşefna anke gıtaake fe basarukel yevme hadid... Biz senden örtünü kaldırdık. Artık gözün keskindir.. 50 .KAF . 22. Günde 1000 e kadar okunabilir.. Kaynak Alıntı Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. İnne hâżâ kâne lekum cezâen ve kâne sa’yukum meşkûrânŞüphe yok ki bu, size bir mükafattır ve çalışmanız, ve Huseyn hastalanmışlar, Hz. Ali, üç gün oruç tutmayı adamış, anneleriyle hizmetçileri Fıdda da bu adağa katılmıştı. Çocukları iyileşince... Devamı.. “Şüphesiz bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin hayır ve hizmet yolunda çaba-harcamanız şükre değer meşkur ve makbul görülmüştür” denilerek mü’minler sevindirilecektir.Ve onlara “Bunlar sizin ödüllerinizdir. Çünkü hayatta iken yaptığınız işlerle Allah'ın rızasını kazandınız” denilecek.“İşte bu, size bir mükâfattır. Ameliniz, gayretiniz, hâlis niyetiniz devamlı karşılığını bulur.” denir."Bu ancak sizin için bir mükafattır; gayretiniz kabul görmüştür."Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Çaba-harcamanız şükre değer meşkurmakbul görülmüştür.Cennetliklere şöyle denir İşte bu, sizin mükâfatınızdır. Ameliniz makbul olmuştur.Onlara “İşte bunlar, mükâfatınızdır. Ve çalışmanıza iyi bir karşılık verilmiştir.” denilir.Şüphesiz bu, sizin ödülünüzdür, çalışmalarınızın karşılığı bunlar, sizlere ödül, sizin çalışmanız karşılıksız kalmıyacakO Cennetliklere şöyle denir “İşte bu sizin çalışmalarınızın karşılığıdır. Çalışmalarınız böylece karşılığını bulmuştur.”Bunların hepsi size mükâfâtdır, mesâ’îniz takdîr olunur."İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir.*Onlara şöyle denecektir “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”Onlara şöyle denir Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını ödülünüzdür ve gayretinize teşekkür edilmiştir.Onlara şöyle denir "İşte bu sizin bir mükâfatınızdı. Gayretiniz karşılığını bulmuştur."Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa'yiniz meşkûr olduBu sizin ödülünüzdür. Çabalarınız bu karşılığı hak etti. Bütün bu ni'metler şübhe yok ki sizin için bir mükâfatdır. Sa'yiniz meşkûr olmuşdur.Onlara şöyle denir “İşte bu ni'metler sizin için bir mükâfâttır; ve çalışmanız karşılığını bulmuştur!”Bunlar, sizin yaptıklarınızın karşılığı ve gayretleriniz için de bir teşekkür bütün bunlar size karşılık olarak verilmiştir, çünkü çalışmanız övülmeye değer bunlar mükâfat olarak size verilecek. Sâ/yiniz hoşa gidecek, makbul olacak.Onlara denir ki “Muhakkak bu sizin için bir mükâfattır. Çabalarınız/gayretleriniz makbul görülmüştür.”Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Sizin çaba harcamanız da takdire değer onları şu sözlerle kutlayacak “İşte buyurun, sizin mükâfâtınız budur; Benim uğrumda harcadığınız çabalar gerçekten takdire şâyan görülmüş ve işte böyle ödüllendirilmiştir!”Bu, sizin için bir ödüldür. Sizin çabalarınız takdire değer emeğinize teşekkür bağlamında bunların hepsi sizindir. Onlara şöyle denecektir "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız kabul edilmiştir." Onlara şöyle denecektir “Şüphesiz ki bunlar, sizin için ödüldür. Çalışmalarınız karşılığını bulmuştur.”Onlara cennette “İşte bütün bunlar, sizin yaptıklarınızın karşılığıdır. Çünkü sizin çalışmalarınız mükâfatlandırılmaya değer görülmüştür.” denilecek.[Ve onlara] “Bunlar sizin ödüllerinizdir, çünkü [hayatta iken] yaptığınız işler [Allah’ın] rızasını kazanmıştır!” [denilecek.]İşte sizin ödülünüz budur, bütün yaptıklarınız böylece karşılığını bulmuştur. 3/133, 77/41...44Kendilerine “Bunlar size ödül olarak verilmiştir; ve bu uğurdaki üstün gayretiniz Allah tarafından fazlasıyla karşılanmıştır” denilecek.Şüphe yok ki, bu sizin için bir mükâfaat olmuştur ve sizin çalışmanız teşekküre layık 22. Elbiseleri ince veya kalın yeşil renkli ipeklerden, atlaslardandır. Gümüş bilezikler takınırlar. Onların Rabbi, kendilerine tertemiz bir içki ikram edip şöyle demiştir “İşte bütün bunlar sizin mükâfatınızdır! Gayretleriniz makbul oldu. ”Bu, sizin ödülünüzdür. Çalışmanızın karşılığı verilmiştir!Bütün bunlar, emeğinize karşılıktır. Çalışmalarınız teşekkürle karşılanmış bu, sizin için bir ödüldür. Sizin çalışmanızın size ödül bu; emekleriniz böylece karşılık bu size bir ödüldür. Ve sizin gayretiniz şükranla uşbu oldı size yanud daħı oldı dürişmegüñüz şükr sizüñ cezāñuz dinile. Daḫı sizüñ amelüñüz maḳbūldür dinile.Onlara belə deyiləcəkdir “Bu sizin dünyada etdiyiniz yaxşı əməllərə görə mükafatınızdır. Zəhmətiniz Allah yanında məqbuldur təqdirəlayiqdir!”And it will be said unto them Lo! this is a reward for you. Your endeavour upon earth hath found acceptance."Verily this is a Reward for you, and your Endeavour is accepted and recognised." Bakara Sûresi 22. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fazileti Bakara Sûresi Hakkında Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ Kürsî, Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ Senâmu’l-Kur’ân, hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي Zehrâ ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti “Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876 Bakara Sûresi Konusu Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu, Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi, Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları, Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi, İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi, Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi, Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi, Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi, Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması, Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi. Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1] [1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj Kur’ân, s. 195-299. Bakara Sûresi Nuzül Sebebi Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir. Bakara Sûresi Fazileti Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178 olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir › “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” Müslim, Müsâfirîn 212 › “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” Müslim, Müsâfirîn 252 › “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10 › Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu › “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242 Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir. Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır [1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ Zehrâvân ismi verilmiştir. اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءًۖ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٢٢﴾ Karşılaştır 22 O Rabbiniz, sizin için yeryüzünü bir döşek, göğü de bir binâ yaptı. Gökten yağmur indirip onunla size rızık olarak çeşitli meyveler, ürünler çıkardı. O halde, siz de gerçeği bile bile Allah’a ortak koşmayın! TEFSİR Yüce Rabbimiz, sadece kendisine kulluk etmesi için yarattığı insanı yeryüzünde başıboş ve çaresiz bırakmamıştır. Kâinatı onun hizmetine vererek, insanın bedenî ve ruhî bütün ihtiyaçlarını karşılayacak muazzam bir nizam kurmuştur. Kur’ân-ı Kerîm bu muhteşem nizamın mâhiyetini beyân eden ilâhî kelamdır. İşte âyet-i kerîmede bu nizamdan bir kesit takdim edilmektedirAyette geçen ilk kelime اَلْاَرْضُ arzdır. Toprak için de kullanılan arz kelimesi, sözlükte “yiyip bitirme”, “sarsma” ve “çiğneme” anlamlarına gelmektedir. Hz. Ali’nin ifadesine göre, “içinde bulunan her şeyi yiyip yok ettiği için”; bir başka görüşe göre ise, “ayak ve tırnaklarla çiğnendiği için” toprağa arz ismi verilmiştir. Üzerinde yaşadığımız gezegene de yukarıdaki kök anlamlarından hareketle arz denmiştir. Aslında dünyamız, bir “su gezegeni” olmakla birlikte, kendilerini dört bir yandan karaların kuşatmış olduğunu gören kadim insanlar Yerküre’yi arz diye adlandırmış ve asırlarca Yerküre’nin sathının -birtakım su kaynakları dışında- tamamen kaya ve topraktan oluştuğuna Teâlâ, şu anki Yerküre’yi meydana getirirken, onu üzerinde rahatça hayat sürdürebileceğimiz bir döşek şeklinde düzenlemiştir. Aslında kararsız, sebatsız, oynak bir ateş koru olan Yerküre, zamanla suyun fevkinde ve yumuşaklıkla sertlik arası bir kıvama erişmiş; canlıların, üzerinde yerleşip yaşamasına, huzur ve karar bulmalarına elverişli hâle gelmiştir. Yeryüzündeki dağlar, sert kayalıklar ve denizler gibi “döşek” mefhumuna aykırı gözüken kısımlar ise, yeryüzünün döşek gibi kullanılmasını sağlayan bölgelerdir. Nitekim “Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? Dağları da onu sağlam tutan birer kazık” Nebe’ 78/6-7 ayetinde, dağların arz döşeğini istikrarlı bir şekilde tutan birer “kazık” olduğu belirtilmiştir. Ayette geçen ikinci kelime اَلسَّمَاۤءُ semâdır. Arapçada, “üstte olan her şeye” semâ denir. Cenâb-ı Hak, semâ’yı yani başımız üzerindeki müzeyyen gök kubbeyi de bir “binâ” yapmıştır. Ama ne bina!.. Kelimenin tam mânasıyla “muhteşem” bir bina… Semâ kelimesinin nekire olması bu mânayı vermektedir. Burada, aynı zamanda gökyüzü sağlam, süslü bir çatıya benzetilmektedir. İnsan olup da bu kubbe altında yeryüzü döşeğine kurulmayan hiç kimse yoktur. Büyük küçük, zengin fakir, yaşlı genç bütün beşeriyet aynı evde oturup aynı döşekte yatan bir aile gibidir. Dolayısıyla insanlar, kimin binasında kalıp, kimin döşeğinde yattığını bilirlerse, hangi Rabbin kulu olduklarını veya olmaları lazım geldiğini de bilirler. Burada dile getirilen üçüncü nimet de şudur Yüce Allah, gökyüzünde dolaşan bulutlardan yağmur yağdırarak bununla canlılara rızık olmak üzere çeşitli ürünler; sebze ve meyveler bitirir. Suda etken, toprakta ise edilgen bir kuvvet vardır. Aynen erkek ve kadının birleşmesinden neslin dünyaya gelmesi gibi, su ile toprağın birleşmesinden de bütün mahsulât neşvünemâ bunları yoktan yaratan ve yapan Cenâb-ı Hak’tır. Aklı olan herkes bunu anlar ve bilir. O halde, bütün bunları bilip dururken Allah’a asla ortak koşmamak; Allah’a ibâdet eder gibi başka şeylere ibâdet etmemek gerekir. Aklını çalıştırarak kâinattaki kudret akışları üzerinde tefekkür edenler, ilim, kuvvet ve kudret başta olmak üzere bütün kemal sıfatlarıyla Allah Teâlâ’nın varlığını ve birliğini kabul edeceklerdir. Burada aklî deliller kullanılarak, taklidin terk edilip gerçek bir imana ulaşılması gerektiği hatırlatılır. Ayette geçen اَنْدَادًا endâd kelimesi, “nidd”in çoğuludur. Nidd ise denk, misil, emsal ve benzer demektir. Ayrıca “tartışan, münakaşa eden muarız” mânası da vardır. Yukarıda birkaç fiil ve sıfatı zikredilen Allah Teâlâ karşısında, bunlar hiç mesabesinde, vehme dayalı varlıklardır. Gerçekten var olan İsa, melekler, tâğutlar gibi “ilâh”lar da bizzat O’nun tarafından var edilmiş olup müstakil hiçbir değerleri yoktur. Zaten, yukarıda da ifade edildiği üzere, nihayetsiz merhamet sahibi olan Rabbimiz, kullarının her türlü ihtiyaçlarını karşılamış, başkalarına kulluk edişlerini mazur gösterebilecek bütün mazeretlerinin yolunu baştan kapatmış ve onları zât-ı ulûhiyeti dışındaki, gerçekte olmayan vehim ürünü ortakların minnetinden kurtarmıştır. Onlara gökyüzü örtü, yeryüzü yaygı, mübah olan şeyler rızık, taatler meslek, ibâdetler meşguliyet, Allah’ı zikretmek ünsiyet, vekîl olarak Rabbü’l-âlemîn kâfîdir. O halde, Allah’a ortaklar koşmayın. İhtiyaç duyduğunuz şeyleri elde etmeye çalışırken kalplerinizi O’ndan başkasına bağlamayın. Çünkü Hak Teâlâ, yoktan en güzel ve benzersiz şekilde yaratmada tektir; O’ndan başka var edecek yoktur. Eğer fayda ve zararın ya da hayır ve şerrin olan biten şeylerden kaynaklandığını sanırsanız başka bir ifadeyle bütün bunların bir yaratıktan kaynaklandığını düşünürseniz, işte bu, gerçek mânada şirktir. Biliyorsunuz ki, kendisi muhtaç olana ihtiyaç beyân edilmez. Muhtacın muhtaca el açması, zayıfın zayıfa itimad etmesi fakirliği gidermez, bilakis artırır. bk. Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, I, 28Bu âyetten şöyle bir ibret ve öğüt çıkarmak mümkündürKıyamet günü Allah Teâlâ “Ey insanlar! Ben sizin için şunları şunları yaptım. Peki siz, benim için ne yaptınız?” diye sorarsa, bu suale nasıl cevap verebiliriz? Rivayete göre Şiblî bir gün halka vaaz etti. Kıyâmetten, kıyâmetin dehşetinden, hesabın son derece çetin, meşakkatli, zor bir merhale olduğundan bahsetti. İnsanları ağlattı. O esnâda yanlarına Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî geldi ve şunları söyledi “İnsanları bu kadar korkutmana gerek yok! Çünkü o günün hesâbı bu kadar uzun değildir; iki kelimeden ibârettir O gün Allah Teâlâ kullarına sadece Men tü-râ bûdem tû ki râ bûdî Ben seninle idim, sen kiminle idin?» diye seslenerek buna cevap isteyecektir.” Dolayısıyla, ibâdette esas olan, ihlastır, yani, mâsivâ endişesini ve ağyâr beklentisini gönülden çıkararak sadece Allah’a kulluk Al­lah, önceki iki âyet-i kerîmede, kendi birlik ve kudretine dair delilleri zikrettikten sonra, aşağıdaki âyet-i kerîme ile de Kur’ân-ı Kerîm’in Peygamberimiz kendiliğinden söylediği bir söz olmadığını, yani onun tarafından uydurulmadığını ortaya koymaktadır Kaynak Ömer Çelik Tefsiri

insan suresi 22 ayet fazileti